Kayıtlar

Şubat, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor
Resim
Bütün iyi kitapların sonunda Bütün gündüzlerin gecelerin sonunda Meltemi senden esen Yüreği sende olan Yeni bir başlangıç vardır Parmağını sürsen elmaya rengini anlarsın Gözünle görsen Elmayı sesini duyarsın Onu işitsen yuvarlağı sende kalır Her başlangıçta yeni bir anlam vardır Nedensiz bir çocuk ağlaması bile Çok sonraki gülüşün başlangıcıdır

Aşkı durdurabilir misin? - Nuit Blanche

Resim
Resim
Bir dostun üzüntüsüne her kim olsa iştirak eder. Ama bir dostun başarılarına iyi niyetle sevinmek çok yüksek bir ruh hasleti gerektirir.

saf...

Resim
Ben, birlikte kıyıya sürüklediğimiz kayıktan saflığımı ve sabrımı aldım tek kalanları kumsala göm sen de yaz boyunca nasılsa her keder eksilir kendini doldurarak   sardunyalarla konuşarak çoğalttım aramızdaki ayrılığı sayarak çoğalttığım günleri tamamladım kirpiklerimin arasına çektiğim tülde yağmur durdu ve şimdi kış bitiyor oysa kimse yokmuş dışarda içim dışıma vuruyor   sardunyalara su vermekle unutamadığımız  şeymiş aşk: alnından bir günaydın gibi düşürdüğüm sabah, sağ yanımda unuttuğun keder.

sen olmasaydın eğer...

Resim
Sen olmasaydın eğer, O kadar çok şey başka olacaktı ki; Ne bu kadar korkusuz, Ne de bu kadar umutlu. Sen olmasaydın eğer, O kadar çok şey başka olacaktı ki; Ne Güneş bu kadar parlak olacakı, Ne Ay bu kadar yakın, Ne de gökyüzü bu kadar mavi. Sen olmasaydın eğer, O kadar çok şey başka olacaktı ki; Ne bu kadar dolu olacaktı yaşamım, Ne bu kadar göz kamaştırıcı, Ne de yaşamım kendi yaşamım.
Resim
Modern "hoşgörü" kavramı ay gibi! Bir yüzü hep karanlıkta kalıyor! Öyle ya, bugün hoş gören yarın görmeyebilir. Eşitsiz bir ilişkiye dayanıyor hoşgörü. Gören, görülene "hoş" bile olsa tepeden ve biraz kibirle bakıyor. Birlikte yaşamanın ve birbirimize katlanmanın daha hoş bir yolu bulunmalı! *** Ama başka bir "hoş görme" daha var! Hani "yaratılanı hoş gör, yaratandan ötürü" düsturundaki!.. Ne yazık ki, modern "hoşgörü"yle karıştıranlar var. Üstelik bu yanlışa tasavvuf uzmanı sayılan kimi kişiler de düşüyor da şaşırıyorum. Oysa söz konusu görme biçimi asla "katlanma", "tolerans" veya "kabullenme" anlamına gelmez. Bu görme biçimi müşfik görünüşlü kibire değil, en derindeki hikmete vurgu yapar! Çünkü ona göre "varlık" bütün zenginliği ve çeşidiyle anlamlı, dolayısıyla "hoş"tur. *** Hiç dikkat ettiniz mi? Çay ile kahvenin can sıkıntısıyla ilişkileri çok farklı! Çay sıkıntıyı ç

ölüm..

Resim
Çiçek açan iğdelerle ıhlamurların tatlı kokusu sabah rüzgârına karışarak fısıldar: Hayat var oğlum. Türkan Hanım’ın haberi gelir, başka bir ses fısıldar: Ölüm var oğlum. Ölümle hayat, iki cam ustası gibi karşılıklı oturup aynı kürenin içine üfleyip dururlar. Bir kararır kürenin içi, bir rengârenk cıvıldaşır. Ölüm gelir dokunur, anlarsın ki hayat bir saçmalıktır. Birden bütün renkler solar, silinir, yok olur. Kavgalar, kızgınlıklar, öfkeler ateşe tutulmuş incecik bir cam gibi eriyerek biçim değiştirir. “Ne anlamı var” diye sorarsın. “Bir anlamı yok aslında”dır bunun cevabı. Ölümün varlığını hissettiğinde hayat bütün manasından soyunur. Çıplak ve sıkıcı bir gerçek olur. Bu kadar kısa bir süre için, evrenin en ücra gezegenlerinden birinde varolan bir canlının ihtirasları, arzuları, istekleri, mücadeleleri, bunlara ölümün üstüne basarak baktığında, küçülür, kurur, anlamsızlaşır. Ve merak edersin, “biz ölümün varlığını nasıl unutuyoruz?” İğde çiçeklerinden gelir cevap. “Bu da

Kadınlar için Sone...

Resim
 Ben güzel gözlü kadınları severim Bir de küçük ayaklıları,uzun boyunluları Hem nasıl severim,öyle severim işte Terler avuçları,kesilir solukları Ben mahzun kadınları severim Yavru ceylanca kadınları,ürkekçe Hem nasıl severim,öyle severim işte Bilemezsiniz ne güzeldir,öpüştükçe Ben akıllı kadınları severim Düşünen,az konuşan çok bilen Her yerde,her zaman nazı çekilen   Hem nasıl severim,öyle severim işte İçimde büyük,sonsuz ateşler yanmalı Ölümüm bile o kadın yüzünden olmalı.

Mutlu olmak varken...

Mutlu Olmak Varken... A. Kadir’in bir şiirinin adı. Bu dize, arada bir insanın yüreğine güneş gibi doğuyor. Gerçekten de mutlu olmak varken nelerle uğraşıyoruz.Dünya yüzündeki kısa konukluğunda insanoğlunu birazcık sevgi mutlu edebiliyor; bir kadını, bir erkeği, bir çocuğu, bir dostu, bir sanat yapıtını sevmek mutluluk için yetiyor da artıyor bile.Gün doğumu, gün batımı, rüzgârda sallanan dal, yaz gecelerini dolduran baş döndürücü yasemin kokusu yüreğinizi mutluluktan titretiyor. Yaşama büyük bir minnettarlık duyuyorsunuz.Hele sevildiğini bilmek... Birisinin sizi düşündüğünü, iyi olmanız için uğraştığını, sizi koruduğunu hissetmek... Bir de paylaşma duygusunu eklemek gerekiyor buna. Ekmeği, düşünceyi, sevgiyi paylaşmak. Sait Faik’in cümlesiyle söylersek eğer; her şey bir insanı sevmekle başlıyor. Çok olun, çocuklar, çok olun, yüzlerce olun, binlerce olun, onbinlerce. Daha çok olun, daha çok olun, yapraklar kadar, balıklar kadar çok olun. Bu dünya ne tek tek yaşamakta, bu

AŞK.

Resim
— Ona (!) niçin âşıksın? — Ona âşığım. Çünkü…. Bu soru bağlamında ‘çünkü’ diyen biri âşık olamaz. Beğeniyor, hoşlanıyor, seviyor olabilir ama asla âşık olamaz. Aşkın sebebi olmaz da onun için ‘olamaz’. Aşk, başka bir şeyden (sebepten) dolayı değil, bizatihi kendisinden dolayı istenendir. “Şunun için…” veya “Şundan dolayı…” açıklamaları saçmadır, ya da sahte. Sebep-sonuç ilişkisini kurmak aklın/düşüncenin işidir. Aşıkta akıl ne arar ki kalkıp aşkının sebeplerini arasın da bulsun! Düşünürsen, yani aklı aradan çıkarmazsan, âşık olamazsın. Âşıksan, düşünemezsin zaten.

“Ben yıldızlara ve iyiliğe şaşarım”

Resim
Doğa, dengesini vahşet üzerine kurmuştur. Bütün canlılar kendi çıkarları için başka canlıları parçalar, öldürür, yok ederler. Bu vahşette bir masumiyet vardır. Çünkü bunu içgüdüleriyle, yaşamlarını sürdürebilmek için yaparlar. Doğa, onlara böyle yapmalarını emreder. İnsanlar da bu vahşetten paylarını almışlardır. Bütün canlılar gibi onlar da vahşidirler. İnsanları, diğer canlılardan ayıran iki önemli özellikleri bulunur. Birincisi, bu vahşete kendi akıllarını ve bilinçlerini katıp, doğanın masum vahşetini, günahkâr bir kötülüğe çevirirler. İkinci özellikleri ise bununla tam anlamıyla çelişir. İnsanlar, zayıfların ve güçsüzlerin haksızlığa uğramasına karşı çıkan bir başka güdüye sahiptirler. Buna vicdan deriz. Hangi ırktan, hangi dinden, hangi kültürden olursanız olun bir adam bir çocuğu dövdüğünde buna isyan edersiniz. Bütün hayatımızı, bütün kişiliğimizi, bütün varlığımızı, doğuştan sahip olduğumuz bu özelliklerimizden hangisine sahip çıktığımız, hangisini besleyip büyüttüğümüz be

NE KADAR VERİRSENİZ O KADAR KAZANIRSINIZ...

“Bolluk prensibi başkalarına ne kadar verirseniz o kadar kazanacağınızı söyler... Hayatımızda bolluk ve refahın olması için daha fazla vermeniz gerektiğini keşfettim ben... Bolluk dünyayı dolaşan bir enerjidir... Siz daha fazlasını verdiğinizde size daha fazlası döner... İyi şeyler her zaman iyi işler yapan insanların başına gelir...
Resim
Jennifer Egan: “Okumak, ilginç işler çıkarmanızı sağlayan bir beslenme biçimidir.” demiş. Okumak ve yazmak arasındaki kesişim, hem bizim fani ömrümüze faydası olacak çift yönlü bir beceri, hem de ikon olmuş yazarların başarılarının sırrı. İşte yazarların favori kitapları:(20. yüzyılın Top 10 Listesi)   1. Lolita - Vladimir Nabokov  2. Muhteşem Gatsby - F. Scott Fitzgerald  3. Kayıp Zamanın İzinde - Marcel Proust  4. Ulysses - James Joyce  5. Dublinliler - James Joyce  6. Yüzyıllık Yalnızlık - Gabriel Garcia Marquez  7. Ses ve Öfke - William Faulkner  8. Deniz Feneri - Virginia Wool  9. Bütün Hikayeler - Flannery O'Connor 10. Solgun Ateş - Vladimir Nabokov Kaynak:Ensonhaber.com

ayna...

Hayatın değişmeyen hakikatlerinden biri şu şekilde ifade edilebilir... Kendinizi düşünmekten sıyrılıp, başkalarına yürekten hizmet vermeye başladığınızda yaşamınızda bir başarı patlaması olması kaçınılmazdır..

sevmek için geç ölmek için erken

Resim
Akşamın acı su karanlığı içinden soğuk kadife teması yalnızlığın şuh bir kahkaha balkonun birinden gizli işareti midir bir başlangıcın sevmek için geç ölmek için erken başbaşa çay elele yürümek derken boğaz vapurları mı iskele sancak telefonda kaybolmak sesini beklerken insan insanı yeniler doğrudur ancak sevmek için geç ölmek için erken içimdeki gökkuşağı besbelli neden bulutların içinden kuşlar yağıyor bir şiire başlarsın birini bitirmeden hiç kimse gözlerine inanamıyor sevmek için geç ölmek için erken sevmek sevildiğini bile farketmeden yaklaştıkça ölüm soğuk bir yağmur gibi sevmek zehir zemberek ve yürekten gecikerek de olsa vuruşur gibi sevmek için geç ölmek için erken

Ormanların gümbürtüsü başımıza vurur…

Artık hiçbir şeye karşı değilmiş gibi kayıtsızım Yolculuğun sonunda ormanda duyduğum sesi öldürdüm Amacım yoktu sesi öldürürken, ses öldüğü için de hala amaçsız sayılırım Ormana karşı değilmiş gibi kayıtsızdım Ormandan çıkınca şehrin ışıkları ve ışıkların suda işaret ettiği anlamların adı olan dünya ile karşılaştım Dünyaya karşı da kayıtsızım “Anlamıyorum seni” diyen birine kendimi anlatmak üzere uzattığım kitap hâlâ okunmadığı için, Bir gecenin sonunda anlatılmamak için yaşanmış gönderilmemek üzere yazılmış bir mektuba koyarak… Mantıklı olan her şeyin nedenini aradım Nedenini aramadığım için artık yalnızca ölümü ve aşkı seviyorum Konuşma haline gelmeyen şeyleri Susmalı ve sonra ormanın güzelliğinden söz etmeli: “Kış henüz gelmişti, kar tertemiz ve her yer bembeyazdı” Biz de mutluyduk Kimimizin sevgilisi vardı Sevgilisi olanların üstüne bir taş duvar yıkılıyordu Taş duvar üstümüze sessizce yıkılıyordu Ses ölmüştü çünkü nedenini aramadan Sevgilim sensiz olabil

insana keder bırakan buruk bir tat...

Resim