Kayıtlar

Aralık, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Kazananlar-Kaybedenler

Geçen Kurban Bayramında Ayşe Arman Hürriyet gazetesinde  Dr. Ümit Yazman ile çok güzel bir ropörtaj yapmıştı,ropörtajı okurken birtakım notlar almıştım.Bunları sizinle paylaşmak istedim: KIZINA ÖĞRETMEN GEREKEN  ŞEY… K ızıma öğretmem gereken bir  şey söyleyin…  ‘’Hayatta mutlu ve kazanan insandan sana zarar gelmez!’’ deyin.Kaybeden  ve mutsuz olanlardan zarar görebileceğini bilsin. Gerçekten böyle mi düşünüyorsunuz? 20 yıldır doktorum şunu gözledim:Yaşamda hep’’ kazananlar’’ ve’’ kaybedenler’’ var .Bir de yaşamın iğrenç kuralı var.Kaybedenler hiçbir zaman ,kazananların kazanmasını istemiyor.Kaybedenler,kazananlarında kaybetmesi için elinden gelen her şeyi yapıyor. Ve bu,o iki insanın arasındaki sevgi ilişkisinden bağımsız bir şey. Can arkadaşın,annen,kardeşin bile olabilir.Farkında olmadan böyle davranıyor.Bir şekilde  kendi hayatında kaybediyorsa ve mutsuzsa,senin kazanmanla ilgili çok rahat olamıyor. Burada’ kazanmak’,’kaybetmek’ neye göre,ölçü ne? İnsanlar kaybetmeyi nedense he

Güneşe Yolculuk-1

Kadın boynunu büktü… Sessizlik  bir ağrı gibi yavaş yavaş ama tüm bedeni korkunç bir şekilde sarmıştı. Uzun sürece öylece kaldı, etrafına aldırmadan. Sonra başını hafifçe kaldırdı veçekinerek-neden öekindiğini kendisi de bilmiyordu-etrafına bakındı. Kahkaha sesleri,çocuk sesleri  birbirine karışmıştı. Hayat bir ırmak gibi akıp gidiyordu. Kendisinin bile zor anlabileceği bir sesle mı mırıldandı: ‘’Belli ki güneş herkes için aynı doğmuyordu’’. Hâlbuki ne güzel başlamıştı, seviyordu, seviliyordu. Sonbahar olmasına rağmen bedeni ve ruhu ilkbaharın o güzel neşesine bürünmüştü. Güneş artık farklı doğuyor ve farklı batıyordu.Güneşin rengini gözlerimizden alıyordu sanki diye söylendi. Beklenmedik anda kendi masalını yaşıyordu. Zaman geçtikçe  masalın büyüsü de bozuldu sanki.’’Sanki’’kelimesi fazlaydı. Bozulmuştu. Kadının aklına Cemal Süreyya’nın bir sözü geldi:’’Aşk ‘’hoş’’ vaattir, karşılıklı… Keşke hep öyle kalabilse! ’’Aşklar da bakım istiyor, öğrenemedik gitti’’ ve ekledi kadın: Aşk sadece

99/5 Gün

Resim
Düşündü uzun saçlarını sağ omuza yavaşca bırakan yay burcu  kadını uzun uzun.İnsanı en çok ne değiştirir,çektiği acılar mı? Ah Cesare Pavese nasılda bir virüs gibi girdin kanıma diye söylendi sessizce sağ omuzuna dökülen saçlarını bir çocuk gibi amaçsızca oynayan uzun saçlı kadın düşünürken . Cesare Pavese:''Acı çekmiş hiç kimse, artık eskisi gibi değildir.'' Avuç içlerine baktı ne de karmakaraşıktı avuç içindeki çizgiler.Hayatı da mı böyle olacaktı.Tekrar baştaki sorularına döndü  bir yandan da uzun saçlı kadını düşünürken:İnsanı en çok ne değiştirir,soruyu söyle düzeltir gibi oldu: İnsan neden mutlu anlarını daha az hatırlar da kendine acı veren olayları daha çok hatırlar.En doğrusu soruyu en yalın haliyle sormaya karar verdi:İnsan en çok neyden etkilenir.Biliyordu  kendinin cevabını ,emindi de.Acaba saçları sağ omuza dökülmüş kadın ne düşünüyordu bu konu da ,korkuyordu aynı cevabı vereceğinden.Halbuki onunla aynı düşünmek istemiyordu,farklı olmalıydılar uzun saçlı y
Resim
  Her aşk ilişkisinin özeti şudur: insan, bu ilişkiyi düşünmekle başlar (yücelme) ve çözümlemekle bitirir (merak).

sevmek

Resim
Uzaktan sevmek daha güzeldir bazen. Ne incitir, ne acıtır. Ne yaralar ne kanatır. Gözlerinle görmediğin, ama sesini duyduğun, varlığıyla huzur bulduğun, bir denizin yakınında yürümek gibidir böyle sevmek. Uzaktan sevmek en güzelidir bazen

oyuncak dünya...

Resim

not defteri

Hep sizi düşünüyorum" diyor; "bu gece rüyamda sizi göreceğim." İşte yeni moda bu, diye tiye alıyorum! "Seni seviyorum" devri kapandı. Bu cümle ya yakında kaybolacak ya da yaşayacak ama son kullanma tarihi bitmiş olacak.   CAMILLE LAURENS (Aşkın Romanı)

nar

Resim
Çiçeklerin eksilen suyuna su, yazın yanına hatırayı ekledik, çekirge sesleri ve öğle güneşi altında narın olgunlaşmasını bekledik. bekledik, başka başka odalarda çektiğimiz ağrı dinsin, bir çocukluk düşü gibi ince bir sızıya dönsün diye yaza sedeften bir anlam ekledik biliyorsun, bir başdönmesi gibi sürüyor hayat, yazların yanına yazlar ekleniyor, zaman uzun bir sıcağa dönüyor burada, ağırlığına duygunun, taşınamazlığına ve yazlar hatıraya… sığındığımız konuşmalar kesecek mi ağrıyı? ağacın güzelliğindeki mânâ sönmeyecek, köklerinde sürecek mi aşk? ah benim hayal kardeşim, bizim bu aşktan alacağımız var, dinsin ayrı odalarda çektiğimiz ağrı, yaz geçip gitsin ve olgunlaşsın nar.

öneri...

Bu siteyi çok beğendim:www.kitaponerisi.com...Özellikle ''Güneş Çarpması'' hikayesini okuyun derim...

sonbahar

Altın rengi gözleri yanan bir semaverdi, Ilık bir çay kokusu akardı saçlarından. Yanmanın lezzetini onda hissettim bir an Ve yazın sevgisini bana önce o verdi. Yaz gibi iri olgun meyveleri severdi, Bir çocuk gibi şendi ve gülerdi her zaman Bir mevsim gözlerinden içime doldu cihan Ve güzel yaz günleri ne çabuk geçiverdi. Artık donuk bir cam var mavi gökler yerinde. Güneşi benden çalan o sıcak bakışlardır, Ve yazı o götürdü mutlak beraberinde. En güzel rüyaların bile bir sonu vardır: Bir bahar rüzgarından alarak bir sabah hız Mevsimlerin ömrünü yaşamıştı aşkımız. Onu kaybettim ve şimdi sonbahar.
Resim
'' Sevgi vermek ömrü uzatır. '' Hepimiz yeni yılda yapacaklarımızın, asla yapmayacaklarımızın listelerini hazırlıyoruz.İşte yapacaklarımızın  en başına bu cümleyi koymalıyız.'' Sevgi vermek ömrü uzatır... ''
İlan... Masamdaki kâğıtların arasından uçup yere düştü... Kaldırıp baktım; geçen günlerde Cumhuriyet ’in iç sayfalarında görüp özenle kestiğim küçük bir ölüm yıldönümü ilanıydı... Üst tarafında çok eski yıllarda çekildiği belli güzel bir kadının fotoğrafı vardı... Siyah zemin üzerine beyaz harflerle yazılmıştı: “Şükriyem!.. Eşim benim, Sabır taşım, Can yoldaşım... Neredesin şimdi?.. Hani neredesin?.. Nerede?..” Altında (izin alamadığım için yazamadığım) bir erkek ismi... Doğum tarihini koymuştu özlediği kadınının; 1933... Ama ölüm tarihini koymamıştı, belli ki gidişini kabul etmediği için... * Bir sevgili... Birisi erken bırakıp gitmişti... Bir an; görmediğim, bilmediğim, daha geçen güne kadar varlıklarının farkında bile olmadığım iki sevgilinin yaşamı geçti gözümün önünden... Belki el ele tutuşup iki yanında begonviller olan bir yoldan yürüdüler... Sıcak avuçlar kim bilir nasıl bir sevgiyi fısıldadı yolda, bir çay bahçesinde, bir otobüs yolcul
Resim
Dün akşam kalabalık bir arkadaş grubuyla ''Hangover'' filmini izledik.Film boyunca kahkaya hiç ama hiç eksik olmadı.Son zamanlarda bu kadar güldüğüm başka bir film hatırlamıyorum.Muhteşemdi,olağanüstü komikti.Eğer izlemediyseniz mutlaka izleyin... Not:Bu filmin ikincisi de çıkmış:''Felekten bir Gece''...Bu filmi de haftaya izleyeceğiz.Merakla bekliyorum

sen...

Özledim seni yazarın son cümlesini beklediği gibi. İçime çektim şairin ilk dizesini beyaz bir kağıda dökmesi misali. Gözlerinin mavisini okudum 'zaman'sız ilk okumaya öğrenen masum çocuğun heyecanla alfabeyi sökmesi gibi. İpek rengi saçlarını ilmek ilmek ördüm bebek bekleyen bir annenin çocuğuna ördüğü ilk çorap gibi... yanan soba başında uyakalan kedi ve ben siyah kirpiklerinde uyudum. Sen benim zamirimdin,tıpkı benim gibi..

17 Aralık 1574

Resim
 Bugün Şeb-i Arus günü...Anlamı doğum günü ...Mevlana yaşarken öldüğü günü böyle adlandırmıştı.Şeb-i Arus...O günü sevgilisiyle buluşma günü olarak adlandırmıştı.Yaşarken bakın bu buluşma günü için neler söylemişti: "Öldüğüm gün tabutum götürülürken, Bende bu dünya derdi var sanma... Benim için ağlama, yazık, vah vah deme; Şeytanın tuzağına düşersen, O zaman eyvah demenin sırasıdır, Cenâzemi gördüğün zaman firâk, ayrılık deme, Benim kavuşmam, buluşmam işte o zamandır, Beni toprağa verdikleri zaman, Elvedâ elvedâ demeye kalkışma, Mezar, cennet topluluğunun perdesidir. Batmayı gördün değil mi? Doğmayı da seyret, Güneşle aya gurûbdan hiç ziyân gelir mi? Hangi tohum yere ekildi de bitmedi? Ne diye insan tohumunda şüpheye düşüyorsun? Hangi kova kuyuya salındı da dolu dolu çıkmadı? Can Yusuf'u ne diye kuyuda feryad etsin? Bu tarafta ağzını yumdun mu, o tarafta aç. Zîrâ senin Hayy u Hû'yun, Mekânsızlık âleminin fezâsındadır."
Resim
AFFETMEK "önemli değildi, unut" ya da "ben bunu hak etmiştim" demek değildir. Gerçekten affetmek "özgürsün" demektir.
Resim
Erkekler kendilerini iyi hissetmek ve sorunlarını kendi başlarına çözebilmek amacıyla köşelerine  çekilirler.Kadınlar ise bir araya toplanıp sorunlarını açıkça konuşurlar... Not: Bu kitabı çok uzun  süre önce okumuştum,kitaptan üsteki notu almışım.Kitap okumayanlar için kısaca bilgi vereyim:Kadın-erkek ilişkilerini pratiğe dökerek anlatan pek çok bilgiyle bu kitapta karşılaşacaksınız...

sen ben ve gözlerin...

Deniz,sen , sonbahar ve gözlerin beyaz,duru su ve gözlerin beyaza çalan tekne ,ay yüzlü sen ve ay Deniz mehtap, sen ve gözlerin Ben ve sen ve kısa ama uzun öykümüz Uzanabilsek gökyüzüne. Dans etsek gölgesinde ayın Kelimeler çekiliverse köşelerine sessizlik sen,ben ve gözlerin Deniz ,mehtap ve sen ve öykümüz Ben ve sen Uyusak zamanın koynunda...

bu yüzden seviyorum seni

Resim
Bütün gördüklerim içinde yalnız sensin hep görmek istediğim dokunduğum her şey içinde senin tenindir hep dokunmak istediğim: seviyorum senin portakal kahkahanı ...hoşlanıyorum uykudaki görüntünden. Ne yapmalıyım, sevgilim, sevdiceğim bilmiyorum nasıl sever başkaları eskiden nasıl severlerdi, yaşıyorum, bakarak, severek seni, aşk tabiatımdır benim.. Her ikindi daha da hoşuma gidiyorsun. Nerde o? Hep bunu soruyorum kaybolduğunda gözlerin Ne kadar geç kaldı! Düşünüp inciniyorum, yoksul, aptal, kasvetli duyuyorum kendimi geliyorsun sen, bir esintisin şeftali ağaçlarından uçan. Bu yüzden seviyorum seni, bu yüzden değil o kadar neden var ki, o kadar az, böyle olmalı aşk; kuşatan, genel üzgün, müthiş, bayraklarda donanmış, yaslı yıldızlar gibi çiçek açan, bir öpüş kadar ölçüsüz…
Resim
"Onunla buluşmayı değil, yalnız kalmayı istiyor şimdi. Onu düşünmek, onu bilmek, onu sevmek için..."
Resim
''Dostluklar  deniz kenarındaki taşlara benzer. Önce birer birer toplarsın.Sonra yavaş yavaş denize atmaya başlarsın. Ancak bazıları vardır ki atmaya kıyamazsın....'' Eğer bu yazıyı okuyorsan; Şimdi sor bakalım kendine; ''Denize atmaya kıyamadığın kaç taş kaldı elinde?'' Not: Bu güzel yazıyıya bugün gazetelerin birinde rastladım.Berlin'deki Deutsche Telekom binasının tarihi dekorunda yazıyormuş,çok beğendim ve sizinle paylaşmak istedim.

gerçek kadını beklemek

Resim
Gerçek bir kadının ismi olmaz. Gerçek kadının ismini öğrenmemek gerekir. Yapılacak olan, kadını bir isimle ilişkilendirmektir. Adlandırma, gerçeği inşa eder. Çoğu zaman, gerçek, kendi ismini belirlemez; isim, isimlendirdiği gerçeği belirler. Gerçek kadının erkeğe verdiği zevk, kadının kendisinden ziyade, imgesinin zihinde canlanmasıdır. Kadını tek bir kez görmek yeterlidir. Sonrası erkeğin zihnindeki bir kurgu sürecidir. Kadın ikinci kez ortaya çıkarsa oyunu ve kurguyu bozacaktır. Bir film çekersem, tek bir kez görünüp kaybolan kadınlar kullanacağım. Başroldeki bir kadının, gerçek bir kadın olması imkansızdır. Başrol kadınları, ev hanımlarıdır. Başroldeki erkeğin, başroldeki kadında aradığı, tek bir kez görünüp giden kadının imgesidir. Gerçek bir kadını, korkuyla beklerim ben, karşılaşma korkusuyla. Kadınlarla değil, kadınların hayaliyle mutlu oluyorum daha çok. Baudrillard, kadın ile hayat’ı birbirinden ayırdı. Kadın ve hayat arasında rekabet var. Kadını görürsün, kadın gider v

notlar...

 Korkma! Kendini tekrar etmek kötü değildir. Kötü olan, tekrar edecek bir " kendi "nin olmayışıdır.                                                                            *** Tutkulu ilişkiler güneşi ne kadar severlerse sevsinler, kalabalıkların "büyük gözaltı"ndan kaçmak için gece yaşarlar. Çünkü tutkunun tek katili "başkaları "dır.                                                                           *** Başlangıçta, birbirinizi dünyada yalnız ikiniz varmış gibi seversiniz. Sonra bir bakarsınız ki, çevreniz rengi değişiveren arkadaşlıklar, geveze tanıklıklar, sessizliği ürkütücü derin kuşkular, alaycı gülümsemeler, iğneleyici bakışlarla çevriliymiş! O zaman işte " başlangıç " geride kalır, bazen sevgi de! *** Soğuk bize der ki, "yaşamaya mecbursun!" Sıcak der ki, "yaşıyorsun ve bu güzel bir şey!" Kedilere dikkatle bakan herkes bu yalın gerçeği kavrar. *** Ya kaplumbağalara, salyangozlara bakanlar ne görürler? &

haftanın notları...

Resim
  Sıradan olmak ile sıradışı olmak birbirne zıt iki kelime tıpkı siyah ile beyaz,iyiyle kötü gibi...Sıradan olmak akıp giden ırmağın içinde herhangibir ağaç dalı,sıradışı olmak ise akıntıya direnmek,akıntının tersi yönünde yüzebilmek...Şunu da hatırlatmakta fayda var sıradan olmak derken herkes gibi düşünmemek,yaşam denilen mucize nehre aynı pencereden bakmamak...Farklı düşünmek,farkındalık yapmak...Kısacası üretmek ve mutlu olmak...                              *** Gündelik yaşamın ritüelleriyle,hesaplaşmalarıyla en çok nerde yüzyüze gelirsiniz? Akşam yastığa başınızı koyduğunuz zaman mı,olmadı mı evde yalnız kaldığınızda mı,yoksa kalabalıklar içinde yalnız kaldığınız zaman mı..Kendi mahşerinizi hangi zaman dilimine kurarsınız,kendi sırat köprünüzden geçerken neler hissedersiniz,yoksa hayatın sıradan köprüsünden hesaplaşmadan yürüyüp gider misiniz? İnsan bazen geri çekilmeli,kendi mahşerini kurmalı,kendi sırat köprüsünden geçerken iyilikleriyle,kötülükleriyle yüzyüze gelmeli.     

sevgiliyi beklemek...

Resim
Kalbin kum saatine dönüşmesi. Zamanın yavaş yavaş doldurması kalbi. Üst ana toplardamardan kapak liflerine kadar saniyeyle, dakikayla, yılla... Kalbe düşen kum taneleri... Bizi alt tarafı kum tanesi, evrendeki toz zerresi olduğumuzu idrake zorlayarak. Yüreğin hasretle dolması. Tutup ters çevirmek istemek. Bunu yapamayınca nevrimizin dönmesi.  Sicimler halinde dökülmesi zamanın, aort kapakçığına. Bir Gripin şarkısından, çekmecede unuttuğu eşyasından sevgilinin ya da ne bileyim, boşalan kadehteki delikanlı buğudan. Sevgiliyi beklemek, bütün kadınların güzel, hepsinin yabancı olma eşiği. Tarihten silinmiş bir uygarlığın sallanan beşiği. Her şeyin bire indiği, çapkınlığın sökmediği, kendimizi roman kahramanı gibi hissetmeye başladığımız an. Şaşırmamız sonra: “Nasıl da zapt etmiş gönlümü” diye başlayıp “ulan ben bu hale düşecek adam mıydım” diye devam eden bir namütenahi hayret. Sokakta yumruk yumruğa kavga edip kafayı gözü yardırma isteği. İçimizdeki veledin fırsat bu fırsat
Bir arkadaşım, “Her şeyden vazgeçtim ama bir kitap var, başkasına vermeye kıyamıyorum“ dedi geçenlerde. Bir masal kitabı sözünü ettiği... Ben gece karanlığında direksiyon başında yol alırken o da yanımda oturmuş bana tatlı sesiyle masalı anlatmaya başladı.. Bir dağ varmış ülkenin birinde... Yapayalnız, ulu ve hüzünlü bir dağmış.. Bir gün bir kuş konmuş omzuna biraz soluklanmak için... O kadar güzel bir kuşmuş ki... O kadar güzel ötüyormuş ki... Dağ kuşa âşık olmuş... “Ne olur gitme, hep burada benimle kal“ demiş... Kuş “ama ben burada yasayamam, uçmak, göçmek zorundayım“ demiş... Dağ çok üzülmüş, ne kadar yalvarsa nafile olduğunu anlamış... O da biliyormuş çünkü kayalıklarında, bu soğukta sevdalandığı bu küçük kuş yaşayamaz... Kuş söz vermiş... “Her sene bu vakitler mutlaka uğrayacağım ve sana şarkılar söyleyeceğim. Ben gelemesem bile sana kardeşlerimle şarkılar göndereceğim“ demiş... Sözünü tutmuş... Kendisi gelemese de mutlaka kardeşi olan kuşlar dağa uğrayıp şa
Resim
Gürültü ve patırtının ortasında sukünetle dolaş; Sessizliğin içinde huzur bulunduğunu unutma Başka türlü davranmak,açıkça gerekmedikçe Herkesle dost olmaya çalış. Ama kimseye teslim olma. Telaşsız ve açık seçik konuş. Başkalarına da kulak ver. Aptal ve cahil olduklarında bile dinle onları; Çünkü dünyada herkesin bir hikayesi vardır. Yalnız planlarının değil, Başarılarının da tadını çıkarmaya çalış. Ne kadar küçük olursa olsun işinle ilgilen. Hayattaki dayanağın odur. Olduğun gibi görün. Sevmediğin zaman sever gibi yapma. Aşka burun kıvırma sakın; O çöl ortasında çimenliktir. Yılların geçmesine öfkelenme Gençliğe yakışan şeyleri Gülümseyerek teslim et geçmişe. Ara sıra isyana yönelecek olsan bile Hatırla ki kainatı yargılamak imkansızdır. Kendi kendinle barış içinde ol. Görmeye çalış ki, Bütün pisliğine ve kalleşliğine rağmen Dünya yine de güzeldir. Not:Bu metin 1816 yılında,Baltimore kentinde eski bir tapınağın duvarına yazılmış . ..
Resim
Madem gideceğim diyorsun, İstemem birini bile, Güneşi, yıldızları, denizi... Al götür yanında, Hiç bir işe yaramaz sen olmayınca. Yalnız, Koltuğa saçının bir teli düşmüş, Giderken bir tek ona dokunma.
Resim
Bizde en çok sıkıntı uyandıran anlar yalnız anlarımızdan çok, başkalarının yanında kendimizi yalnız hissettiğimiz anlar değil mi? Oyun arkadaşı bulamadığımız zamanlardan çok, oyun arkadaşlarımızla birlikteyken sıkıldığımız anlar? (...) Sizi yanılttığı için karşınızdakine, yanlış şeye umut bağladığınız için kendinize duyduğunuz öfkeyi bastırdığınızda tek bir duygu kalır geriye: Sıkıntı. Bir şeyler başlamış ama hiçbir şey gerçekleşmiyor.