Kayıtlar

Ocak, 2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

''Bu yüzden diyorum ki aşk eskidikçe aşktır.''

Sevgilim, bir günün ortası şimdi Taşıtlar hızla gelip geçiyor, her yer kalabalık, Ben seni düşünüyorum bir bodrum kahvesinde Uzat bana uzat ellerini. İzinli askerler görüyorum, kırıtarak yürüyen işçi kızlar İstanbul her günkü yaşantısı içinde, uğultulu, Güvercinler güneşten bir sessizliği biriktiriyor   Ben seni düşünüyorum seni Hani tıpkı o ilk günlerdeki gibi Kalbim diyorum kalbim Daha dün tezgâhtan çıkmış bir su sayacı gibi Aşkı anılar besliyor düşler kadar Bu yüzden diyorum ki aşk eskidikçe aşktır Sevgi eskidikçe sevgi. Günümüz ekmeğimiz, türkümüz Çoluğumuz çocuğumuz Binalar yan yana yükselip gidiyor Vapurların ağzı köpük içinde Uzaklarda ne kapılar açılıyor Trenin biri bir istasyona varıyor Ordan çıkıyor biri. Her şey biliyor her şey Sen biliyor musun bakalım Seni nice sevdiğimi? Üstüne titrediğimi? Geldiğimi? Gittiğimi? Hadi!

kimse az-çok aşık olmaz! (Okuma Notları)

Sevmek, hoşlanmak, beğenmek, arzulamak, tutku duymak, âşık olmak... Hepsi de eş anlamlıymış gibi görünüyor bu sözcüklerin... Aralarındaki fark, derece farkı mı acaba, yoksa mahiyet farkı mı? Bu soru'nun cevabını düşünerek bulamayız. Sözlüklere başvurmak da kâr etmez. Duyguları düşünerek analiz edemeyiz; okuma-dinleme aracılığıyla duygular arasındaki farkı anlayamayız; anladıklarımıza da muhatabımıza kavratamayız. Peki ne yapmalı? Önce hissetmeli, sezmeli, bu ve benzeri duyguları sözlüklerde değil, kendimizde aramalı ve bulmalıyız. Kendimizde bulabiliyorsak ancak, bulduklarımızı tasnif edebilir ve birbirinden ayrıştırabiliriz. - Ben filanı veya filan şeyi seviyorum. - Yani? - Seviyorum işte! - Sevmek sözcüğüyle kasdettiğiniz nedir? - Ne bileyim, seviyorum işte. Bu diyaloğun ilerleyebilmesi için, tarafların sevme duygusunu bizzat nefislerinde duymuş olmaları, yani duygulanmaları şarttır. Haz sözcüğü kadîm Arapça'da 'pay' (kısmet) anlamına gelirdi. Ze

Veda mektubu...

Mektuplar önemlidir hele veda mektuplar daha başka önemlidir.Ölüm döşeğinde yazılmış mektuplardan söz ediyorum.Bir şeyin değeri kaybedilince anlaşılır ya bu mektuplar da öyle mektuplardır.Çok önemserim bu mektupları.Gerçektir,Apaçıktır.Çırılçıplaktır.Samimidir.Çok şey anlatır.Nerelere değer vermemiz gerektiğini nelere değer vermememiz gerektiğini anlatır.  Gabriel Marcia Marquez'in ölürken insanlığa hediye ettiği mektupta öyle bir mektuptur. "Tanrı bir an için paçavradan bebek olduğumu unutup can vererek beni ödüllendirse, aklımdan geçen her şeyi dile getiremeyebilirdim, ama en azından dile getirdiklerimi ayrıntısıyla aklımdan geçirir ve düşünürdüm. Eşyaların maddi yönlerine değil anlamlarına değer verirdim. Az uyur, çok rüya görür, gözümü yumduğum her dakikada, 60 saniye boyunca ışığı yitirdiğimi düşünürdüm. İnsan aşktan vazgeçerse yaşlanır. Başkaları durduğu zaman yürümeye devam ederdim. Başkaları uyurken uyanık kalmaya gayret ederdim. Başkaları konuşurken dinler, çikolatal
Bakmak, gözün işidir. Görmek, kalbin. Biliriz: Hep oradadır. Sevdiğimiz, özlediğimiz kim varsa oradadır. Duyarız onları. Yanımızda olmasalar da duyarız. İçimizde uyanan bütün duyguların kaynağı onlardır. Bazen seslerini işitir gibi oluruz.
Oza  "Neden çekip gitmiyoruz kıyılara?" Hava çok kötü.Uzun süredir Demre'deyim böyle hava görmedim.Elektrikler yok,sular kesik.Kıyamet her taraf.İnsan bu sınırsız evrende bir hiç.Hiç kimse böbürlenmesin.O kadar aciziz ki.Kitap,dergi okumak için güzel bir gündü.Derginin biri özgürlük kavramını işlemiş.Bir paragraf çok hoşuma gitti.Bakın özgürlük neymiş: "Özgürlük herkes tarafından onaylanma ve sevilme arzularınızdan vazgeçebilmektir.İnsanın özgürlüğü, kendini istediği herkese beğendirme arzusundan vazgeçebildiği,sahip olduğu ve ürettiği değerlerin sadece takdir edebilenlerce beğenilmesine razı olabildiğinde gerçekleşir." Yağmur hala yağıyor.Gece gündüze doğru yol almaya çoktan başladı.Müzik sesi,yağmur sesi bize güneşli günlerin habercisi.Unutmayalım gecenin en karanlık zamanından sonra aydınlık başlar.

Gelecek Gemişten Güzeldir.

Nil'in aktığı ve Ay'ın parladığı sessiz kumunda kadim bir ülkenin bir hayal öldüğünde, ve bir yürek ağladığında söyledikleri söz budur: ŞAHADROBA "Gelecek geçmişten güzeldir" Roy Orbisson Bugünler havalar pek iyi değil,insanlar mutsuz.Hep daha fazlasını istiyorlar.Suriye'de esir düşmüş bir gazetecinin röportajını okurken aklıma insanoğlunun ne kadar doyumsuz olduğu geldi.Gazeteci kurtulduktan sonra pek kullanmadığı eşyalarını dağıtmaya başlamış.Yaşamın ne kadar güzel olduğunu ancak ölüm korkusu yaşayınca anladım diyor.Yaşam varsa umutta vardır.  Ernie Zelinski bize mutluluğun reçetesini hazırlamış,yazması kolay uygulaması zor:)) -Doyum sağlayacak kadar amaç. -Geçinebilecek kadar iş. Temel ihtiyaçlara yetecek kadar zenginlik. -İş ve eğlenceyi dengeleyebilecek bir akıl. -Birçok insanı beğenecek,bunlardan birkaçını da sevecek kadar şefkat. -Kendini sevecek kadar öz saygı. -Muhtaç olanlara verecek kadar iyilik duygusu. -Zorluklarla yüz yüze gelece
Kitap okumanın mevsimleri var.Yazın başka kitaplar okursun,kışın daha farklı kitaplar.Şarkılar da öyle.Filmler de.Duygular farklı mı? Değil.Yazın kendini daha aydınlık daha coşkulu hissederken kışın melankolik bir insana dönüşmen zor olmaz. Kış ayı çayı sever,kahveyi sever.Kış ayı hafif müzikleri sever.Pencere kenarlarını sever.Güneşi sever.Daha önce okuduğum bir kitapta şöyle bir pasaj vardı beni etkileyen: ''Her şeyi olgunlaştıran güneş.mısıra renginin veren ve nehrin sularını saydam kılan güneş.Tanrının güneşi bu kadar güzelse,sen bir de ötekini düşün.''  Nutkum tutulmuştu: ''Hangi öteki güneşi Adam ? Çok büyük olan bunu tanıyorum bir tek.'' Daha büyük olan bir başkasından söz etmek istiyorum.Yüreğimizde doğan güneşten.Umutlarımızın güneşinden.Düşlerimizi uyandırmak için göğsümüzde uyandırdığımız güneşten.''. Kış ayını seviyorum ama çok soğuk olmasın bugünlerde olduğu gibi.Kış ayını seviyorum yazı özlettiği için.Mavinin

Kimse Bilmez...

Resim
Antalya.Hava çok soğuk.Biz Antalya’da yaşayanlar bu cümleyi sık kurmayız.Kar nasıl yağar onu da pek bilmeyiz.Kar bu kente küseli çok olmuş.Bu aralar her yer beyaz.Görüntüler Nuri Bilge Ceylan’ın filmleri gibi.Bence zaten bu soğuk gecelerde Nuri Bilge Ceylan filmleri çok iyi gider.Bu filmleri ben sadece görselleri için izliyorum desem çok da abartmış olmam.Zaten görüntülerinde dili yok mu? Yanan bir soba sadece yanıyor mudur,yoksa yanmaktan başka çok şey anlatmıyor mudur? Kaynayan çaydanlıktan çıkan dumanın,soğumuş elimize aldığımız kahvenin bir dili yok mu? Var,elbet.Hem de çok şey anlatır bize nesneler,görseller.Zaten çağımızda ‘görsel çağ’ olarak adlandırılmıyor mu?.Neyse hava soğuk.Bu soğuk havalarda Tumblr’da,blogger'da çok güzel müzikler dinliyorum,çoğunu ilk defa duyuyorum,çok keyif alıyorum dinlerken.Paylaşmak güzeldir…

Seni Saklayacağım...

Seni saklayacağım inan Yazdıklarımda, çizdiklerimde, Şarkılarımda, sözlerimde. Sen kalacaksın kimse bilmeyecek Ve kimseler görmiyecek seni, Yaşayacaksın gözlerimde. Sen göreceksin, duyacaksın Parıldayan bir sevi sıcaklığı, Uyuyacak, uyanacaksın. Bakacaksın, benzemiyor Gelen günler geçenlere, Dalacaksın. Bir seviyi anlamak Bir yaşam harcamaktır, Harcayacaksın. Seni yaşayacağım, anlatılmaz, Yaşayacağım gözlerimde; Gözlerimde saklayacağım. Bir gün, tam anlatmaya.. Bakacaksın, Gözlerimi kapayacağım.. Anlayacaksın.                      Özdemir Asaf
Bazı kitaplar vardır .Kitapların çok ötesinde,İnsan gibidir.Aranızda duygusal bir bağ vardır.Hepimizin böyle kitapları vardır mutlaka.Benim içinde kitaptan çok öte üç kitap var:Şeker Portakalı,Küçük Prens,Budala...Bu kitaplardan çeşitli parçalar taşıyorum ruhumda.Bazen mutluluğuma ortak oldular,bazen üzüntüme,bazen hüznüme bazen de coşkuma. Bazen beni bilmediğim yere götürdüler,bazende bildiğim insanları ve yerleri aslında bilmediğimi anlattılar.Zamanın hiçbir şeyi düzeltmediğini sadece üzerini örttüğünü de bana bu kitaplar öğretti.  İşte ruhumda taşıdığım  o parçalardan biri: ”’Bazıları için ölmek kolaydı.Uğursuz bir trenin gelmesi yetiyordu,tamamdı bu iş.Ama benim için göklere uçmak ne kadar güçtü.Herkes engel olmak için bacaklarımı tutuyordu.”Şeker Portakalı.

2015

2015.Yılın ilk günü.Tuhaf bir gün.Yağmurlu hava Antalya'da.Kış günlerini seviyorum.Tek şartım çok soğuk olmasın.Yağmurlu havalarda yürümek,havayı solumak bambaşka.Bugün 2015.Yılın ilk günü.Pek değişen bir şey olmadı takvim yapraklarından başka,bir de yaşımız değişti.Yaşlandık bir yaş daha.Ama önümüzde güzel bir yıl bizi bekliyor.365 gün.Yeni bir umut,yeni bir Düş.2015 güzel bir yıl olsun.