Kayıtlar

Aralık, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Düz yazı erkektir şiir kadın…

Düzyazı erkektir şiir kadın… Erkek ve  kadın iki ayrı dünya…Erkek farklı düşünür kadın daha farklı,erkek olaya olduğu gibi bakar kadın daha ince… Olayın sebeplerini pek merak etmez pek erkek, kadın olaylarının sebeplerini olaydan daha çok merak eder.Kadın,erkek tıpkı gece ve gündüz gibi Görünüşte birbirlerine aykırıdır ama gerçekte birdirler. Mesnevi de okumuştum Mevlana kadın ve erkek için şöyle diyordu: ‘’…Gökyüzü aslen erkektir. Yeryüzü de kadın. Gökyüzünün verdiğini yeryüzü besler, yetiştirir. Yeryüzünün sıcaklığı kalmayınca, gökyüzü güneş vasıtasıyla sıcaklık yollar, rutubeti bitti mi yağmur yağdırır rutubet verir.Bu iki güzel (yeryüzü ve gökyüzü), birbirlerini tatmasalardı, nasıl olurdu da karı-koca gibi birbirlerinin dileğine uyarlardı? Yeryüzü olmasa güller erguvanlar nasıl biterdi? Gökyüzünün suyu sıcaklığı olmasa, yeryüzünün hali ne olurdu…’’ Kadın her zaman erkeğin kendisini anlamadığını erkek ise kadının anlaşılmaz bir varlık olduğunu iddia eder durur. Birçok kavg

Bir yıl daha bitti.

Bir yıl daha bitti.Yıllar ne çabuk geçiyor. 2011 daha dün gibiydi. 2012...2013...2014...Şimdi de 2015 işte.Bu da hızlı bir şekilde tarihte yerini alacak.Bu yıl için sözler verilecek, planlar yapılacak,daha iyi yaşamanın yolları aranacak.Ama günün koşuşturması içinde yine bütün bunların hiçbiri belki de gerçekleşmeyecek bile.Aşık Veysel'in dediği gibi iki kapılı bir handa gideceğiz gündüz,gece.Gündüz bitecek,gece başlıyacak,gece bitecek gündüz tekrar başlayacak.Olmadık şeylere üzüleceğiz ama bu üzülmemizin aslında ne kadar saçma olduğunu sonradan anlayacağız.Hayallerimiz,düşlerimiz olacak,ama gerçekleştirmeye cesaretimiz olmayacak çoğu zaman.Boca edildiğinde sevginin neler başarabildiğini bileceğiz ama sevgiyi göstermede o kadar cimri davranacağız.Yıl bitti.Yılbaşı insanoğlunun bir icadı. Tabiatın haberi bile yok.Ağaçlar dün nasıl uyandıysa güne yine aynı uyanacak.Solan ağaçlar birden çiçek vermeyecek yılın ilk günü.Onların yılbaşında cemre düşecek toprağa.Başlangıçlar güzeldir,temi

Zamanın koynunda uyuyan bir rüyasın sen

Masmavi bir deniz dökülüyor gözlerinden  Gülümsemende rüzgar eser yavaşça Gecenin koynundan süzülen dolunay saçların Turuncu elbisesine bürünmüş güneş akşam üstü Seni bana çağır tüm sevecenliğiyle. Kötülükler,üzüntüler,kıskançlıklar kaybolur Yavaşca iki dudağının arasından.. Anlamsızlaşır yelkovan,akrep her şey Aragon'un dediği gibi:''zaman sensin'' Zamanın koynunda uyuyan bir rüyasın sen Bazen kış güneşi olur,ısıtır bazen denizden esen meltem olur serinletirsin. Yazı olursun,konuşma olursun,rüya olursun Sıcacık bir poğaça,çay olursun Her şeysin yaşamın bu kısır döngüsünde Zaman sensin, Zamanın koynunda uyuyan bir rüyasın sen                                                     Ekrem Çoban
Yağmurlu havalarda şiir okunur,üşümüş elin sıcacık çay bardağına sıkı sıkı yapışır..Dumanlar dualarla birlikte göğe yükselir çaydan. ''Beni sev denizkızı, beni gözle, tanı, kurgula, kendine çevir ve aç, bir de beni ıslat, düğümlerimden çöz, bırak uzaklaşayım açıklara doğru, bana ulaş ve dokun, bana dik dalgaların verebileceği özgürlüğü ver, içine al, içinde tut ve sal, el değmemiş bir kıyı bulursam, kimsenin ayak basmadığı bir ada, döner seslenirim. Ben ve sen: Bir ten karmaşası kuralım, tuzundan kaskatı kesilsin dilim, hızımdan tutuş ve alevlerin ucundan uç, gece gökyüzünde bir anlığına ağalım, sessizliğimizden tiz bir boşluk kalsın: Beni sev deniz kızı, beni bağla, bağışla.''(Enis  Batur) Yağmur usul usul yağmaya devam eder.İnsanlar yürür.Karanlık.Mutsuz.Sıradan.Her gün dün doğmuştur.Şimdi de batmıştır.Değişen bir şey yok.Gün aynı dün gibi.Yarın da aynı olacak bugün gibi.Umutlar hep var olacak,yarınlara dair.Düşler yaşatacak seni.Dualar var edecek seni.

Hadi açık konuşalım: Yavaş yavaş ölüyorsun.

Diyelim loş bir odada yatmaktasın . Sımsıkı kapalı perdelerin arasından, cılız bir günışığı. Neredesin, belli değil.   Günlerden ne, bilmiyorsun.   Ama vücudunda derin bir ağrı.   Hani   “bir organın varlığını hissediyorsan o organ hasta demektir ” derler ya, sen bütün vücudunu hissediyorsun.   Güç bela başını çevirip baktığında, başucunda duran ilaçlar çarpıyor gözüne. Odadaki grilikle çelişen, renkli kutular.    Uzanmak istiyorsun, elin gitmiyor. Doğrulmak istiyorsun ama mecalin yok. Nefes almak bile mesele. Derken, elinin üstündeki cennet benekleri çarpıyor gözüne. Kendi yüzüne dokunuyor ve çok yaşlı olduğunu anlıyorsun. Hadi açık konuşalım: Yavaş yavaş ölüyorsun.   Ya da hastane odasında, her tarafına borular bağlanmış halde yatıyorsun. Odanın camına, sinsi bir yağmurun damlaları çarpmaktadır. Öyle bir inliyorsun ki, hemşire koşuyor. Yanına gelip merhametle tutuyor elini: “ Bir şey mi istediniz?” Belki de bir otel odasında, göğsünde bir ağırlık. Şakakların zon

Tuhaf

Bazen insan tuhaf şeyler düşünüyor.En azından ben düşünüyorum.Dün okulun bahçesine çıktım biraz hava almak için.Ders aralarında çocukların arasına karışmayı seviyorum.Onların gülümsemesi ruhuma çok iyi geliyor.Elimde çay bardağı teneffüste çocukları seyrederken kafama yine tuhaf bir düşünce üşüştü.İlkokula giden bir öğrenci gözüme çarptı.Abisinin ve ablasının dersine ben girmiştim,üçü de birbirine  çok benziyordu.Ne tuhaf değil mi,kardeşlerin birbirine benzemesi.Diyebilirsiniz,ne var bunda,onlar kardeş benzeyecekler tabiki.Gerçekten birbirine benzemeleri normal mi,yoksa bu bir mucize mi.Bizi yaratanın kusursuzluğu mu? Tuhaf. Hayatın kendisini zaten tuhaf değil mi?En iyisi biraz daha müzik dinlemek,üşüşen bu tuhaf düşünceleri uzaklaştırmak için.

Güzel Şeyler Bulmak Artık Zor...

Resim
Güzel müzikler dinlemek artık çok zor.Yoksa ben mi bulamıyorum,bilmiyorum.Güzel film de yapılmıyor,güzel kitaplarda yazılmıyor.Her şey tekrar.Her şey aynı.Daha okunacak çok kitap,seyredecek güzel filmler,dinlenecek güzel müzikler var.Okunacak şiirler,gitmek için hayal kurulacak ülkeler,şehirler var.Bu yüzden çok şanslıyız.Ama artık güzel şeyler üretilmiyor ya da gözümüzden kaçıyor.İşte yeni güzel bir şarkı,üstelik klibini de çok sevdim.Sade.Samimi.Güzel şeyler dinlemek,izlemek,görmek dileğiyle...

Rüya Görenler İçin İlginçtir.

Resim
Rüyalar hep ilgiçtir,tabiki görenler için.Ben de ilginç bir rüya gördüm bu gece sabaha karşı.Sabaha karşı olması biraz da korkmama neden oldu .Derler ki sabaha karşı görülen rüyalar gerçek olur.Allah korusun.Gelelim rüyama.Öncelikle çok etkiledi beni.Nasıl etkilemesin,arabamla seyir halindeyken birden kendimi uçuruma doğru giderken buldum.Ön tekerler uçuruma doğru yol alırken arabam birden durdu.Oh dedim.Şunu da dediğimi hatırlıyorum:Ekrem bak kurtuldun,hiçbir şeyi takma şu hayatta.Sonra bir kötü rüya daha gördüm ama şimdi hatırlayamıyorum.Sahi ne demiştik:Rüyalar görenler için ilginçtir.Okula geldim,hala rüyanın etkisinde.Ama bu şarkı kendime getirdi beni.

Başka Bir Dünya Mümkün.

Resim
Katılmamak mümkün mü? Mümin Sekman’a. Ama yapabiliyor muyuz orasını bilmiyorum işte. ”Gökyuzü kadar geniş bir beyin, okyanus kadar geniş bir kalp ve kumda cıplak ayaklarla yürüyorum. Aklımda bir tek cümle donuyor: Başka bir hayat mümkün! Başka bir dünya mümkün. Bütün bu seçeneklere ve seçimlere mahkum değiliz…

Duyacaksın......

Biri: - Öğrenmekle olmaz, duymakla olur, dedi. Öteki: - Nasıl, dedi. - Duyacaksın kardeşim, duya-caksın, şüpheyi duyacaksın, enayilikleri duyacaksın, yüksek sesle söylediğin zaman herkesin ters bakacağından emin olacağın şeyleri duyacaksın... Öteki: - Nasıl, diyordu...

''...Bu dünya aşkın içinde, alın terinde...''

Mutlu Olmak Varken... A. Kadir’in bir şiirinin adı. Bu dize, arada bir insanın yüreğine güneş gibi doğuyor. Gerçekten de mutlu olmak varken nelerle uğraşıyoruz.Dünya yüzündeki kısa konukluğunda insanoğlunu birazcık sevgi mutlu edebiliyor; bir kadını, bir erkeği, bir çocuğu, bir dostu, bir sanat yapıtını sevmek mutluluk için yetiyor da artıyor bile.Gün doğumu, gün batımı, rüzgârda sallanan dal, yaz gecelerini dolduran baş döndürücü yasemin kokusu yüreğinizi mutluluktan titretiyor. Yaşama büyük bir minnettarlık duyuyorsunuz.Hele sevildiğini bilmek... Birisinin sizi düşündüğünü, iyi olmanız için uğraştığını, sizi koruduğunu hissetmek... Bir de paylaşma duygusunu eklemek gerekiyor buna. Ekmeği, düşünceyi, sevgiyi paylaşmak. Sait Faik’in cümlesiyle söylersek eğer;Her şey bir insanı sevmekle başlıyor. Çok olun, çocuklar, çok olun, yüzlerce olun, binlerce olun, onbinlerce. Daha çok olun, daha çok olun, yapraklar kadar, balıklar kadar çok olun. Bu dünya ne tek tek yaşamakta, bu dünya ne rak

''Anne,Aslanlar Dilini Yutmuşlar...''

Resim
İlginç bir hikaye.Dün Seyahat gazetesini okurken rastladım bu ilginç hikayeye. Budapeşte'de Chain Köprüsü. Bu köprünün Mimarı William CLARK kendisine çok güvenen bir mimardır.Ortaya şöyle bir iddia atar:Bu köprüyü bitirdiğim zaman kim bir yanlış bulursa kendimi öldüreceğim der.Köprüyü çok dikkatli ve hatasız yapmaya çok gayret eder.Gün gelir,köprü biter ve kimse bir hata bulamaz.Ama hikaye daha yeni başlar.Aradan zaman geçer.Köprüden küçük bir çocuk ve annesi geçer.Çocuk annesine köprünün iki yanında köprüyü süslemek için kullanılan aslanların dilini yuttuğunu söyler.Köprüyü süsleyen aslan heykellerinin dilini unutmuştur mimar,dili yoktur aslanların.Böylece büyük bir hata bulunmuş olur.Kimsenin bulamadığı hatayı küçücük bir çocuk bulmuştur.Mimar Clark bu olay üzerine kendini köprüden Tuna Nehri'ne bırakır ve intihar eder.

Ah Annelerimiz..

Anlatacağım olay ve kahramanlar gerçektir.Kurgulanmamıştır. Olay çok sıradan.Sıradan dediğime bakmayın,aslında büyük bir olay.Kahramanlarımız:Bir anne(klasik),bir kadın kız da diyebilirim ve bir memur. Hayat tesadüflerden ibarettir.Ya da hayatımızı tesadüfler belirler.Memur ,görev yapmakta olduğu yere yeni atanır.Ve hikayenin annesi o kurumda memur olarak değil de başka bir hizmet vermekte.Annenin kızını da tanıyalım.O da başka bir ilde memur. Kız birine aşıktır.Aşık olduğu kişiyle sohbet etmekten,şakalaşmaktan,zaman geçirmekten çok keyif alır.Mutludur.Anne  bu mutluluğa izin vermez.Kendince haklıdır.Kızının onunla mutlu olamayacağına inanır.Üstelik kızın sevgilisinin ailesinin onları küçümsediğini düşünür.Öyle duyumlar alır.Kızına baskı yapar,ayrılması için. Evlenirlerse buna tepki göstereceğini,ve düğünün hiçbir evresine katılmayacağını söyler.Anne çok mutsuzdur.Ama kız ondan daha mutsuzdur.Bu arada diğer kahramanımızı(memur) unuttuğumu sanmayın.O da  kızı annesinin yanında  görür

Dolaşırım gökyüzünde gündüz gece... dans ederim rüzgarla, yağmurla...

Resim
, “Ah benim tatlı çilem. çaren yok, yeniden başladın. ben aslında önemsiz biriyimdir. onsuz biraz kötüyüm... tek başıma metroda dolaşırım son bir dans... büyük acımı unutmak için. ah benim tatlı çilem... *** dolaşırım gökyüzünde gündüz gece dans ederim rüzgarla, yağmurla... biraz aşk bir parmak bal... ve dans dans dans dans dans ederim gürültüden korkup kaçtım sıram mı geldi yine canım acıyor Paris’te tek başımayım... ve uçarım uçarım uçarım uçarım (vole kısmı völ diye okunuyor) bir tek umudum var, yokluğunda çıktığım yolda... sensiz hayatım tıpkı vitrindeki önemsiz bir süs gibi... *** ben bu çilem ile kimin bedelini ödüyorum?.. dinle kalbim nasıl harika ben dünyanın çocuğuyum... *** Dolaşırım gökyüzünde gündüz gece... dans ederim rüzgarla, yağmurla... biraz aşk bir parmak bal... ve dans dans dans dans dans ederim... gürültüden korkup kaçtım; sıram mı geldi... yine canım acıyor... Paris’te tek başımayım... Ve u

Alfabenin ilk harfi ama.. Her şeyin başı “A”... Kıyameti kıymete çevirmek elimizde.

Bu sene benim ve birçok tanıdığımın zorlandığı bir sene oldu. Bu cümlemi hiç sevmedim aslında. Şikayetçi bir tınısı var.  Yazdığın, yaptığın her şey kalıyor geçmişinde. Geri dönemiyorsun silmek için.  O cümlemin yerine, “Bizler zor koşulların insanlarıyız, sınırlarımızı zorladık bu sene!” deseydim, umutlu bir tınısı olurdu. Umut nasıl da incecik bir çizgiyle umutsuzluktan ayrılıyor. Ben, zorlandıkça açılıyorum. Kamçılanıyorum. İnadım, uğraşım kendimle ve kendi hayatımla! Kimseyle bir derdim yok çok şükür. Başkalarının bahçesinde ve hayatında da yok gözüm.  Mutluluklarım da, hüzünlerim de benim. Bu ikisi kalbimde iyi arkadaş. Şanslı olduğumu da biliyorum. Çok şükür. Bir de anneciğimden bana “Haydi kalk toparlan kızım, hele bir yarın olsun halledersin. Hayatta mucizeler var, inan...” geni geçmiş.  İyi ki geçmiş! Annemin bana verdiği en büyük armağandır bu mucizevi inanç. Allah ondan bin razı olsun.  Umarım ben de çocuklarıma geçirmişimdir o geni... Geçmediyse de, öğretebilmeyi umuyorum.

Siz yaşam hikayenizin yazıldığı metnin yardımcı yazarısınız

“Tıpkı evinizden işinize gidebileceğiniz birçok yol olduğu gibi;   -Sizi yaşamanız gereken o büyük hayata götüren de birçok yol vardır...   Oraya ulaşmak bir çeşit ‘yuvaya dönüş’tür...   Sizi kaderinize götürecek birçok mesleği seçebilirsiniz...   Aynı şekilde, her biri bünyesinde sizin için farklı bir dersi barındıran çok sayıda ruh eşiniz de vardır...   Hepsi içinizdeki büyümenize yardım etme, içinizdeki iyiliği açığa çıkarma becerisine sahiptir...   Unutmuş olduğunuz;  Mükemmellik...  Korkusuzluk...  Ve sevgi evine ulaşmak varoluş amacınızdır...  Seçtiğiniz yol uzun bir yolculuk anlamına gelebilir...   Bir başkasıyla düz bir yolda; bulutsuz mavi bir gökyüzü altında varacağınız yere giden ekspres yol da olabilir... Geniş anlamda; bunun nasıl olacağı gün içinde aldığınız kararlarla belirlenir...   Siz yaşam hikayenizin yazıldığı metnin yardımcı yazarısınız...”