Kayıtlar

Ekim, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sarı yapraklar ve sonbahar...

Sana şiir okudum , sarı yaprakların mışıl mışıl uyuduğu tahta masada. Rüzgarın çevirdiği sayfalarda zamanın içinde kaybolan saçlarını taradım.Anılarının izini sürdüm şiirin her dizesinde,seni bekledim her üç noktadan sonra.Üç noktayı severim ,beklemenin özlem olduğunu o öğretir kısacasık boyuna bakmadan.Hayal kurmanın, uyanık halimizin gördüğü güzel bir rüyadan ibaret olduğunu da o öğretir bize.Sarı yapraklar sonbahar rüzgarıyla nasıl da sevişiyor beyaz kediye aldırmadan,anılarımı süpürürken üç nokta. Tahta masa,Haydar Ergülen ,Beyaz kedi,rüzgar,sarı yapraklar ve sen... Aşkın ''yüz''ü( Haydar Ergülen) 1 Ey aşk adınla başlayan acemiyi terk etme, ustası olmasın sevmenin! 4 Dünyanın son uykusu kadar güzeldin 18 Tanrıyı bu kadar güldürecek ne çocukluk yaptım ki ben aşktan başka?

Bir şeyi sevmek ona sahip olmaktan daha önemlidir...

Hafif çekik gözleri, zayıf ve boyasız yüzü, ıstırapla çekingenliğin iç içe eridiği kırık tebessümüyle, hayat savaşına fırçasıyla karşı koymaya çalışan yapayalnız ressam  bir kız... Dil de bildiği için, boş zamanlarında yabancıların çocuklarına bakarmış. O anlattı. *** Gazetedeki ilanlardan bir gün bir Fransız ailesinin yanına gitmiş. On iki yaşlarında bir kız çocuğu vermişler kendisine. Şeytan  şeytan bakan, sevimli , samimi bir çocuk... Dostluk çabuk kurulmuş. - Senin ismin ne? - Şu... Senin ismin ne? - Bu... *** Dostluk kurulmasına kurulmuş ama çocuğun aklı, aradaki boy pos farkına takılmış: - Senin de, demiş, ellerin bütün büyüklerinki gibi kocaman . Bak benim ellerime; küçücük... *** Ellerini ölçüşmüşler. Arkasından sıra ayaklara gelmiş. Ayaklarını da ölçüşmüşler. Ellerdeki farktan, ayaklardaki farkın daha bir göze tuhaf  gelişi, çocuğu azıcık yadırgatmış: - Ellerin neyse ne ama ayaklarını beğenmedim, demiş. *** Sonra huylarını kıyaslamaya başlamışlar: - Sen neyi seversin? - Şunu.

Aşk Bir Kuştur! Sen Hangisisin?

      Aşk bir hayvandır.Büyükbabam bir zamanlar bana aşkın daha çok bir kuşa benzediğini söylemişti;çok sıkı tutarsan ölür,çokhafif dokunursan uçar gider.       İnsanlar bana genelde,fotoğrafını çekme onuruna sahip olduğum çiftlerin arasındaki yakınlığın resmini nasıl yakalağımı sorarlar.Püf noktası,farklı bir açıdan bakmaktır.Onları,o gün oldukları mutlu ve kaygısız insanlar gibi değil yarın olacak halleriyle görmeye çalışırım.Onları,kendi yollarında ilerlerken,iyi ve kötü günde,mücadele edecekleri her sorun ve sıkıntının içinde görmeye çalışırım.      Şu an bunları okumaktaysan ,bilmeni isterim sen harikasın.O değil. Ve sana tavsiyem şu...Sama seksi olduğunu değil,güzel olduğunu söyleyen bir adam bul kendine.Yüzüne telefonu kapatığında,seni geri arayan bir adam.Yıldızların altında uzanıp kalp atışlarını dinleyecek ya da uyurken seni seyretmen için uyanık kalacak.Seni alnına bir öpücük kondurarak  sevecek adam için bekle.Arkadaşlarının önünde elini tutmaktan çekinmeyecek.Makyajsızke

Neden?

Hani bazı sorular vardır cevabını bilirsiniz ama onu kelimelere dökmekte bir hayli zorlanırsınız.Benim de öyle bir sorum var.Cevabını da bilmiyorum.''İnsan gelip geçici olduğunu bildiği halde niçin kendisiyle ve çevresiyle anlaşamaz,savaşlar yapar,birbirini öldürür.?'' Gördüğünüz gibi soru uzun,benden başka bu soruya cevap arayanlar da var: ''Neredesiniz, ne iş yaparsınız, kaç yaşındasınız, bilmiyorum. Ümidinizi ve endişelerinizi bilmiyorum. Geçmişinizi bilmiyorum. Halinizi bilmiyorum. Sizin de işini, hayatını , düşüncelerini bilmediğiniz milyonlarca insan  var. Hepimiz ayrı ayrı âlemlerde, ayrı ayrı ömürlerin kozasını örmekle meşgulüz. Hepimizin  müşterek tarafı sadece şu: Yeryüzünün muayyen bir zamanında ve aynı fasileye mensup canlılar olarak yaşamakta bulunmak... *** En geç yüzyıl  sonra bu ortalık  bitecek ve bugün doğan yavrular da dahil, şu anda yaşayanlardan kimse dünyada  kalmayacak... Babanızın ismini biliyorsunuz. Ya dedenizin? Onunkini de bil

Masallarda Var Olan Mavi Bir Prenses..

Bayramın 2.günü.Duru gibi bir hava.Denizi seyrederken bugünkü havayı şöyle tanımlamıştım:Masallarda var olan mavi bir prenses.Güneş cömert.Salaş bir cafe Alanya Kalesi'nde. Adı Paşa Cafe olmalı.Dinlendiğimi hissediyorum bu bayramda hem ruhen hem bedenen.Acaba ''Yaşamın Güzel Şey Olduğunu'' yanımdaki bilmem kaç yıllık ağaca kazısa nasıl olur,diyorum kendi kendime.Tabiki de bunu yap(a)mıyorum. Adeta ibadet eder gibi önümde uzanan upsuz bucaksız denizin mavisindeyim.En çok hangi rengi seversin diye zaman zaman öğrencileerim sorar.Hiç tereddütsüz 'mavi' derim.Maviyi severim.Gökyüzü masallarda var olan mavi bir prenses.Ne diyordu Fethi Gemuhluoğlu :''Önce insan sonra fikir.Önce dokun sonra yaşa.Önce hayal et sonra yaşa.Önce yaşa sonra anlat.'' ve devam etti ruhumda mırıldanmaya:''Ben hayatın cezbe ve şevk üzerine kurulu olduğuna kailim.'' Yaşamak güzel şey doğrusu bu güzeli yaşayabilene...

Bugün Bayram...

Bayramları pek sevmem.Neden sevmediğimi bilmiyorum.Kurban bayramlarında bu burukluk biraz daha katlanır.Şunu da söylemeden geçmeyeceğim,kurban kesilmesine karşı olduğumdan değil bu burukluk.Kurbanın kesilmesine itiraz edenlerin geri kalan 364 günde et restaurantlarda çıkmaması ayrı bir ironi.Kurban teslimiyeti anlatır. Hz İbrahim,Hz İsmail ve Hz Hacer teslimdirler O'na.Her kurbanda kurbanlığımızı evimize yakın bir yerden alırız.Babamla beraber getiririz.O anlarda hep aynı şeyi düşünürüm:Hayvancağız kesileceğini hissediyor mu acaba,bu ayak diretmesi ondan mıdır? Neler hissediyordur ömrünün bu son anlarında. Burukluğum da işte burada başlar.Bir candır gidecek olan.Babam keserken bakamam,yüzümü çeviririm.Başka şeyler düşünmeye çalışırım.Hep şununla bağ kurarım bu anlarda:Acaba intihar etmek için kendini yüksek bir yerden atan kişi o düşme sırasında neler düşünüyordur.Pişman mıdır? Kişinin ölümü seçmesi  ve o anlar hep bana ürpertici gelir. Anna Karenina romanında Anna'nın kendini

Hava soğuk.İnsan yaz gelsin istiyor...

Hava soğuk.İnsan yaz gelsin istiyor.Yazı özlüyor,zaten hayatımız özlememle düş kurmak arasında  geçmiyor mu? Güneş sarı bedenini göstermekte acele etmiyor bu sabah.Akşamın aksine yolların sahibi siyah, beyaz, sarı kedi ve köpekler.Yürüyorum soğuk havayı da yanıma alarak.İlginçtir soğukta yürümek insana güç veriyor.Daha da güçlü hissediyorum kendimi,gazetede okuduğum Şükrü Erbaş'ın bir dizesini mırıldanıyorum yanımdan geçen sarı benekli kediye:'' Senin için biriktirdiğim yağmur suyunu, bir gül ağacının dibine dökeceğim.'' Şükrü Erbaş beş yıl önce bizim okula gelmişti bir program için,tanışmıştık.Alçak gönüllüydü, bir o kadar sıcak.Tam beş yıl önce.Zaman ne de çabuk geçmişti.Günlerin acelesi var belli,yetişemiyoruz hızlarına.Tam yazının burasında bıraktım yazmayı facebooka girdim,neden böyle bir şey yaptım inanın ben de bilmiyorum.İki üç önceki fotoğraflarımı beğendim,biraz hüzün kattım kendime.Sahi yaşam nedir? Yıllar geçiyor da biz de yaşamın orta yerinden geçebiliy