Kayıtlar

Eylül, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

turgut uyar...

Resim
Eylül toparlandı gitti işte Ekim falan da gider bu gidişle…

altını çizdiğim kitaplar...

Resim
İnsan mutsuzken hep dikkati kendine dönüktür. Gitgide kendini çok ciddiye almaya başlar. Mutsuzu neşelendirmeye çalıştığında, istemez, karşı çıkar. Çünkü neşelendiğinde, dikkati kendinden uzaklaşacak ve evrenle kucaklaşacaktır. Mutsuzluk, kendine düşkünlüğün varacağı son noktadır.

Hadi değiştirelim her şeyi-devrim olsun...

Resim
Güneş pırıl pırıl...Çarşamba...Üç saatim boştu bugün...Bir şeyler yazmak,paylaşmak istiyordum.Aklıma Notebok filmi geldi,inanın neden geldi bende bilmiyorum,belki ''olmayan sen''senin yüzünden.Bir yandan da Redd söylüyordu Don Kişot...Ne diyordu NOTEBOOK filminde yaşlı adam göle karşı eski sevgilisine: “Sıradan biriyim, herkes gibi bir yaşantım, ortalama düşüncelerim oldu. Kayda değer bir başarım yok ve adım yakında unutulmuş olacak ama saygı duyulacak bir başarım var” . “Bir başkasını bütün kalbimle ve ruhumla sevdim bu bana ömrüm boyunca yeter.”Devam ediyordu yaşlı adam sevgilisine göle karşı sözler söylemeye: “Eğer sen istersen komik olabilirim ya da düşünceli, zeki, cesur; sen ne istersen onu olabilirim. Sen yalnızca ne istediğini söyle, senin için o olacağım” diyen bir âşığa karşı koyabilmek güç müdür, o kız, ona bir şey hissetmiyorsa?'' Hadi değiştirelim herşeyi/Devrim olsun bunun ismi/başlıklar değişsin/çirkinlik ve güzellik hepsi/sessiz ol kimse uyanması

Hep Yaşın 19

Resim
Ben MFÖ hayranıyım.Hayranlıktan da öte bambaşka bir sevgi bu.''Yalnızlık Ömür Boyu,Ele Güne Karşı,Sakın Gelme...kısacası tüm şarkıları benim için kutsal şarkılar katındadır.Son albümleri de tıpkı diğer albümleri gibi beni çok heyecanlandırdı. Bu albümde bir birbirinden güzel 11 şarkı yer alıyor.Tüm MFÖ severlere bu albümü önermekten büyük keyif alıyorum. Ben sizinle klip çekecekleri ''Yaşın 19'' şarkını paylaşmak isterim.Hepinize sizin gibi güzel bir akşam diliyorum..
Resim
   Bu güzel pazar günü kitaplığımda dergileri ve kitapları karıştırırken  Kitap-lık dergisinde  Haydar ERGÜLEN'in  bir şiirinin iki dizesini kırmızı bir kalemle çizmişim: 3. Derdini birine ödünç vermektir aşk, Haziran sevincini vermektir biri geçerken...
Resim
                                                  Bugün bizim genel temizlik günümüzdü.Evimizi temizledik ev arkaşımla...(ne kadar iyi temizlediğimiz hakkında bir fikrim yok).Haliyle çok yorulduk...Akşam Kaş'a gidip bir güzel eğlenmeyi planlıyorduk,ama olmadı,Barcelona-Atletico Madrid maçını mı izleyelim,Kaş'a mı gidelim konuusnda kararsızdık,yorgunluğumuzu bahane ederek maçı izlemeye karar verdik.Her zmanki gittiğimiz yere-Volkan'ın Yeri- gidip birer tane bira ısmarladık kendimize. Tarçın(köpek)ve Turuncu(kedi) bizim yanımıza hemen sokuldular.Tarçın arkadaşımı çok seviyor,Turuncu'da beni.Bu arada Turuncu ismini ben koydum bu sevimli kediye.Arkaşım bir şeyler yazarken ben de Rainer Maria Rilke'nin bir şiirini mırıldandım: " Ve geceler ağır Dünyamız kopmuş gibi yıldızlardan Kaymada yalnızlığa... Hepimiz düşmedeyiz, Şu gördüğün el de düşüyor. Nereye baksan o düşüş. Ama Bir'i var ki, düşenleri tutuyor. Yumuşak ve sonsuz." Güzel sohbetler,harik

not defterim...

Bakmak, gözün işidir. Görmek, kalbin. Biliriz: Hep oradadır. Sevdiğimiz, özlediğimiz kim varsa oradadır. Duyarız onları. Yanımızda olmasalar da duyarız. İçimizde uyanan bütün duyguların kaynağı onlardır. Bazen seslerini işitir gibi oluruz. Seyit Göktepe

sonbahar şarkıları...

Sonbahar,mevsimlerin en hüzünlüsü,mevsimlerin ürkek kedisi,mutluğun sarı tonu.Sonbahara yakışan şarkılar nelerdir,hangi şarkıları daha çok dinliyorum bir liste çıkardım,sizinle paylaşmak istedim: Pencereden Kar Geliyor -Erkan Oğur ilk tercihim. Waiting for the Miracle-Leonard Cohen,bu ay en çok sana yakışır Winterreise-Franz Schubert White Winter Hymnal-Fleet Foxes ÜçKalp-Ajda Pekkan, En güzel melodiniz yaşadığınız her an olması dileğiyle,hepinize güzel bir akşam diliyorum.
Resim
Bir insanı öldürdüğün zaman, bir yaşamı çalmış olursun, dedi Baba. Karısının elinden bir kocayı, çocuklarından bir babayı almış olursun. Yalan söylediğinde birinin gerçeğe ulaşma hakkını çalarsın. Hile yaptığın, birini aldattığın zaman doğruluğu, haklılığı çalmış olursun. Anlıyor musun?

ilginç bir gündü...

Resim
Sabah uyandığımda nerden bilebilirdim ilginç bir güne uyanacağımı. Kalktım, yüzümü bol soğuk suyla yıkadım...Çayı koydum,kahvaltı masasını özenle hazırladım.Çay demlenirken-kısık ateşte demleniyordu-gazeteleri ve ekmeği almak için dışarı çıktım,dışarı çıkarken hemen geleceğim için kapıyı hafif açık bırakarak düşünmeden anahtarı da yanıma almadım Gazetelerimi ve ekmeği aldıktan sonra güzel bir kahvaltı ve okunacak gazetelerin hayalini kurarak kapının önüne kadar geldim,o da ne kapı kapanmış,anahtar da yok,bu da yetmiyormuş gibi tüpte açık.Hemen çilingirciye koştum.Demre küçük bir yer,bildiğimiz sadece bir çilingirci var aksi gibi o da yaylaya gitmesin mi…Bir kez daha şunu anladım ki zor durumlarda soğukkanlı olmayı pek beceremiyorum. Telaşla eve koştum, ne yapacağımı bilmeden. Kapıyı bilinçsizce kırmaya çalıştım-o anki halimi görmediniz iyiki- Komşuya koştum, daha doğrusu uyandırdım,diğer komşuyu da uyandırdım.Telaşlı telaşlı durumu anlattım,anlatmaksa bu.Tüp açıktı,mutfak yanabilirdi
Resim
Hayalimin ayağı yere değmiyor henüz.. Onun gerçekleşmesine dayanacak, onun yükünü kaldıracak topraklarım yok.. C.zarifoğlu

Artık Ayrılsak Diyorum...

Esma gözlerini ayıramıyordu bu ellerden. Büyülenmiş gibiydi. El ele tutuşmanın böyle güzel, bu kadar muhteşem bir şey olduğunu nasıl unutmuştu bunca yıldır? NESLİHAN ACU

aylak adam...

''…Temmuz 23'ün yanına yalnız iki kelime yazmıştı: "Onu seviyorum… Yalan! beni sevseydin o günün 23 temmuz olduğunu bilmezdin."

Eğer seni cennette görseydim,ismimi bilir miydin?

Resim
                                                                               Eric Clapton, oğlu Conor dört yaşında iken. Eric Clapton'un Tears in Heaven şarkısı beni her dinlediğimde çok ama çok etkiler.Hikayesi de en az müziği kadar insanı derinden etkiler bir o kadar da hüzünlendirir.Hikayesi şöyledir:   Tarih 20 Mart 1991 saat 11... 4.5 yaşındaki Conor Clapton, New York'ta bir apartmanın 53. katından düşerek hayatını kaybetti.Eric Clapton bunun üzerine bu hüzünlü şarkıyı yazdı.                                                

kaş...

Cumartesi akşamı   daha doğrusu gecesi Kaş’taydık.Kaş bence yaşanılası en güzel turizm beldelerinden birisi.Sakin bir o kadar neşeli bir şehir.İnsanların sadece tatil için geldikleri yüzlerindeki gülümseden belli.İnsanların gülümsemesi sizi de hemen etkiliyor,sizin de dudaklarınıza gülümseme  gelip yerleşiyor.Mavi kafe tıklım tıklım ,otantik,tahtadan mavi sıralar...Bir bira,iki bira,üç bira...Midyeler taze,ama yine karnım ağrıttı,bir daha söz verdim kendime yememeliyim.Bakalım bu sözümü tutabilecek miyim,sanmıyorum.:)))Bir yandan ev arkadaşımla sohbet ederken bir yandan da güzel kadınlarlardan gözümüzü alamıyoruz.Seyretmek bence aşkın,beğenmenin en güzel hali.Kadınlar,en güzel sanat eseri,dünyanın birinci harikası onlar...Topuklular,topuksuz olanlar,kırmızı elbiseliler,mini etekliler,neşeliler hepsi birbirinden güzel...Bir   yandan kadınları seyrediyorum(sadece seyrediyorum) bir yandan olmayan seni düşünüyorum ve sana en sevdiğim şiirlerden birini

Mutlu muyuz,mutlu muyum?

Mutlu muyuz,biraz cesaretli davranıp bu soruyu kendime sorayım:Mutlu muyum? Bunu bile bilmiyorum,şükür pek bir derdim yok,bugüne kadar büyük sıkıntılar,büyük acılar yaşamadım.Ama hala mutlu muyum onu bilmiyorum.Mutluluk nedir peki,evrensel mi,bireysel ,kişiden kişiye değişir mi?Dün misafirlerim geldi Alanya'dan.Onları gezdirkten sonra  deniz kenarında salaş bir cafede birkaç Miller içtim,düşünüdüm,sevecen,uysal bir kedi geldi kendiliğinden kucağıma oturdum,sevdim,okşadım,yine olmayan seni düşündüm.Neyse bu konuda başka bir yazı yazacağım asıl soruma tekrar geri dönüyorum:Mutlu muyuz? Cafede biraz oturduktan sonra eve gitmek için yola koyuldum,içimde inanılmaz iyimser bir hava,yardım istediği insanlara.Kısacası mutluyum.Mutluluk belki de hırslardan arınmak,hayatı yavaş yaşamak.Burada yavaş kelimesininin altını özellikle çizmek istedim.Tabiki yavaş yaşamalıyız derken zamanı ıskalamalıyız,güzellikleri es geçmeliyiz anlamında söylemiyorum.Dolu dolu yaşayalım evet ama her şeyi hızlı tük

ben senin en çok sesini sevdim...

Resim
Bu aksam Photosop çalıştım Yasin KOÇ arkadaşımla...Kendisi çok iyi bir fotoğrafçıdır..(www.facebook.com/yasinkocfan) sayfasına mutlaka bakmanızı öneririm.Biraz fotoğraf üzerine çalıktıktan sonra uzun ve keyifli bir sohbete daldık.Eve geldiğim zaman saat 00.00 geliyordu.Blogları b takip ettim daha sonra şiir okumak için elimi kitaplığa uzattım rastgele bir şiir kitabı aldım ve rastgele bir sayfa açarak okumaya başladım: Ben senin en çok sesini sevdim Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi Önce aşka çağıran,sonra dinlendiren Bana her zaman dost, her zaman sevgili Ben senin en çok ellerini sevdim Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak Nice güzellikler gördüm yeryüzünde En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak Ben senin en çok gözlerini sevdim Kâh çocukça mavi, kâh inadına yeşil Aydınlıklar, esenlikler, mutluluklar Hiç biri gözlerin kadar anlamlı değil Ben senin en çok gülüşünü sevdim Sevindiren, içimde umut çiçekleri açtıran Unutturur bana birden acıları, güçlükleri Dün

Biir elmanın yarısı biz ...

"Bir gün gelir, dünyanın bir yerinde yıllarca senin haberin olmadan yaşamış birine bütün hayatını anlatmak istersin…"   Böyle birini bekliyorum, rüyasının içinde uyabilmek, saçlarınla hayal kurmak, gezinmek, dokunmak, kuş olup konmak gözlerine, bekliyorum seni, gel hayallerime her şeyinle. Dün gece benimleydin, masalımın ‘’bir varmış bir yokmuş’’ cümlesi sendin. ’’Zaman’sız uyudum seninle,’zaman’la uyandım sensiz. Saçların öyle uzundu ki kalbime değdi, toplandım onları kokladım, kokladım bir daha kokladım. Bir vardın, uyandım yoksun, gözlerin benim denizimdi ufku geniş, sözlerin masalımın kelimeleri, sen masalımdın.Seninle yaşıyorum sensiz,         Biliyorum sen de Nazım’ın şiirlerini seviyorsun, şu şiiri de kaç defa okudun kim bilir:   Biir elmanın yarısı biz yarısı bu koskoca dünya. Bir elmanın yarısı biz yarısı insanlarımız. Bir elmanın yarısı sen yarısı ben ikimiz...  Hadi bir daha oku,bu defa hiç tanımadığın beni düşün,hayal kur.Rüyalarıma gir gece  deme ,gündüz

Düzyazı erkektir şiir kadın…

Düzyazı erkektir şiir kadın… Erkek ve   kadın iki ayrı dünya…Erkek farklı düşünür kadın daha farklı,erkek olaya olduğu gibi bakar kadın daha ince… Olayın sebeplerini pek merak etmez pek erkek, kadın olaylarının sebeplerini olaydan daha çok merak eder.Kadın,erkek tıpkı gece ve gündüz gibi Görünüşte birbirlerine aykırıdır ama gerçekte birdirler. Mesnevi de okumuştum Mevlana kadın ve erkek için şöyle diyordu: ‘’…Gökyüzü aslen erkektir. Yeryüzü de kadın. Gökyüzünün verdiğini yeryüzü besler, yetiştirir. Yeryüzünün sıcaklığı kalmayınca, gökyüzü güneş vasıtasıyla sıcaklık yollar, rutubeti bitti mi yağmur yağdırır rutubet verir.Bu iki güzel (yeryüzü ve gökyüzü), birbirlerini tatmasalardı, nasıl olurdu da karı-koca gibi birbirlerinin dileğine uyarlardı? Yeryüzü olmasa güller erguvanlar nasıl biterdi? Gökyüzünün suyu sıcaklığı olmasa, yeryüzünün hali ne olurdu…’’ Kadın her zaman erkeğin kendisini anlamadığını erkek ise kadının anlaşılmaz bir varlık olduğunu iddia eder durur. Birçok kavga bu

kadın-sevmek-takvim

Bütün kadınlar doğurur! Anne olmayan kadınlar da... Çünkü kadınlar sevdiklerini dünyaya getirirler! Onlara yeni bir beden ve can verirler.                                                        --- Sevmek dinlemektir... Seven insan sanki karşısındakine "sözlerin, gözlerin, davranışların, ellerin, nefesin, tenin konuşup anlatsın, ben hepsini dinlerim" der... Dinlemek biter, sevgi solar gider.                                                    --- Takvim... Çok güçlü bir yalan! Sonunda ne yapar eder teslim alır insanı. O kadar mı? Takvim bir hapishane! Kaç kaçabilirsen!                                                                                                    alıntı...

Yıldızları nasıl seyrediyorsam,bundan böyle sana da öyle bakacağım

Resim
.. . Birisini çok seversek,onun için en kıymetli şeyimizi verirsek,ondan bize bir kötülük gelmeyeceğini biliriz,Kurban budur...                                                  Orhan PAMUK,’Masumiyet  Mucizesi’ Aşkıyla kalakaldı kadın.Bir başına.’’Toprağın tutsaklığından kurtulmak hiçbir zaman özgürlük olmazdı ağaca’’Shakespear’i  hatırladı ansızın.’’Şimdi acı gibi görünen tüm diğer acılar,seni kaybetmenin yanında acı olmaktan çıkar’’ dizelerini...Sonra;Cranach’ın ‘’Hayattaki hazzın acı ile geldiğine’’gönderme yapan ,’’Venüs’e yakınan Eros’’ resmini... Metallica’nın ‘’Unforgiven/Affedilmeyen’’şarkısını...Hepsi saçmaydı kanarken.Hepsi saçmaydı diğerini de kanattığını bilirken.                                                                       ‘’Neden sana acı çektiriyorum,sevgilim?                                                                                      Neden hep,ya sana acı çektirmek                                                

Keyifli bir gün...

Resim
Bugün okulun ilk günüydü-öğrencisiz-. Yani yaz bitti.İlk çalışma günü.Saat 9.00 ,dört yıldır görev yapmama rağmen halen heyecanlı olmam şaşırtıcı bir durum.Haliyle birtakım sorular kafamda.Arabayı çalıştırırken kendi kendime sorular soruyorum:Acaba bu eğitim-öğretim yılı bana hangi sürprizleri getirecek,ne gibi duygular yaşatacak gibi uzayıp giden sorular.Araba kullanırken kafamdan o kadar çok fazla düşünce geçti ki kelimelere dökmekte zorlandım,nihayet okula ulaştım.Yolda dinlediğim müziği birazdan sizinle paylaşacağım,eminim hepiniz bu şarkıyı çok dinlediniz ve çok sevdiniz.Şarkıyı okula gidinceye kadar en az beş kez dinledim.Her defasında ayrı bir duygu denizinde yüzdüm durdum.Yaz hatıraları eşliğinde okulun giriş kapısından adımı atarken o hepimizin bildiği okul kokusu-bu kokunun tarifini size bıraktım-vücuduma yavaş yavaş nüfuz etti.Ve karşılaşma…biraz heyecan gülümseme,merak…Nasılsın soruları,arkasından tatilin nasıldı merakı ve bir de vücudu baştan aşağı süzüp yorumlarda bulun

sevdiklerimize verdiğimiz rahatsızlık için özür dileriz...

Resim
Hep not yazının en altında olur bu defa yazının en üstüne koyuyorum.Okuyacağınız yazı biraz uzun    lütfen sıkılmadan sonuna kadar okuyun,benim çok hoşuma gitti sizinle paylaşmak istedim...                                         İnsan vardır, yüzü güler, gönlü cömert, ufku geniş; onunla oturdukça oturmak istersiniz; muhabbetinden keyif ve feyiz alır, ilham bulur, farkında bile olmadan ne çok şey öğrenirsiniz. Yanından kalktığınızda az buçuk değişmiş, zenginleşmiş olarak yolunuza gidersiniz. Hafiflemiş olarak, rüzgârda tüy gibi. İçinizde bir gonca gül açılır, katmer katmer renklenir. Elinizde olmadan hayata gülümsersiniz. Gene görmek istersiniz o kişiyi, ilk fırsatta yeniden buluşmak. Sohbetine doyamaz, ruhunun dibini bulamazsınız, öylesine derin. Bir saklı cevherdir, ilk bakışta belli olmayan. Uçsuz bucaksız bir denizdir kıyılarına varılmayan. O kadar azdır ki böyleleri, bulunca ömür boyu dostluğunun ipini bırakmak istemez, kıymetini bilirsiniz; güzelliği arayan bir mürit gibi, muha
Resim
                                                      Bugün yorucu bir gündü,hazırlıklarla geçen günün ardından yorgun argın eve döndüm. Alanya'dan ayrılma vakti...Biz öğretmenlerin yeterince tatili yok zaten(!).Dur hemen sinirlenmeyin,şaka olduğunu söyleyim de sizin şiddet dolu bakışlarınızdan ve sözlerinizden kurtulayım.... Bu arada Demre'de(Antalya) görev yapıyorum,her zaman bu şirin ilçede sizi ağırlamaktan mutluluk duyarım...Galiba konuyu yine dağıttım,yorgunum,kütüphanemden-kütüphane dediğime bakmayın sadece bir kitaplık var-bir şiir kitabı aldım, okumaya başladım,pek ilgimi çekmedi kitap,onu yerine koyup Özdemir Asaf'ın şiir kitabını elime alıp okumaya koyuldum .Birkaç şirini okduktan sonra birazdan paylaşacağım şiiriyle karşılaştım-daha önce de okumuştum- ve şiiri okurken çok keyif aldım... Sevmek Nokta almaz Çocuklar. Sevmeye nokta koyan Sınıfta kalır. Onun, Virgülleri vardır Çocuklar. Sevmek noktalanmaz; O, noktadır. ***Hepinize sizin kadar güzel

acı...

 Adam, acı mümkün olduğu kadar kendi içine aksın diye yüzünü önüne eğmişti. Cahit  Zarifoğlu Acı nedir, nasıl tarif edilir, resmi çizebilir mi, çizilirse nasıl çizilir? Acı, bir kadının akıttığı gözyaşı, bir babanın çaresiz çırpınışı, bir sevgilinin umutsuz ağlayışı. Acı ölümdür, çaresizliktir…Sahi acının rengi var mı,varsa ne? Siyah, kırmızı,beyaz.İki sevgili yine aynı masadalar...Yine ilk defa burada buluşmuşlar,heyecandan gözlerini birbirlerinden kaçırmış,kelimeleri bir araya getirmekte dahi zorlanmışlardı.Bu defa da susuyorlardı,ama bu susma farklıydı hem de çok farklı…Suskunluk…derin uçurum,ikisi de uçuruma bakmaktan korkmuyordu artık.Erkek suskun,kadın suskun,yapraklar sararmış,yapraklar suskun.Artık ikisi için tüm evren suskun…Halbuki neydi ilk günler,bu defa susan evren, bu çifte  güzel aşk şarkıları söylememiş miydi,ne oldu da evren artık suskun,çaresiz,yapraklar solgun.Erkek silik,küçük harflerle ‘bitti’ …Ve sustu...Kadın sustu…evren sustu…’Bitti’.Yine aynı masa,değişen neydi

Swaziland Kralı...bakire kızlar

Resim
Size bir haber aktaracağım,gerçi çoğunuz okumuşsunuzdur ama bir daha hatırlatmak istedim,ardından birkaç kelam etmek elzem olacak galiba:     ‘’Afrika'da Swaziland Kralı 3. Mswati, 14. karısını seçmek üzere 8 günlük seremoniyi başlattı. Geleneksel olarak her yıl kendisine bir eş seçen Kral 3. Msawati'nin eş adayları arasında bu yıl, "albino" bir kız da bulunuyor. Diğer eş adayı kızların içinde bembeyaz görünümüyle dikkati çeken albino genç kız, seremonide elindeki bambularla kral ve askerlerin dansına eşlik etti. Şu an 13 eşi olan Kral 3. Mswati, eş seçme etkinliğinde askerleriyle birlikte bakire kızların önünde dans ediyor. 8 gün süren seramonide, bakire kızlar kestikleri bambuları Ana Kraliçe'ye sunuyor. Daha sonra kral, bakire kızlar arasından bir eş beğeniyor.’’   Haber böyle bitiyor. Şimdi biz burada aşk hakkında yazıp çiziyoruz ya acaba   Swaziland Kralı bunları okusa   ne düşünür,ne hisseder? O aşk kelimesinde ne anlar acaba? ‘Seçmek’ dir belki ona göre…

ama ismin yosun kokar...

Resim
hüzün isminin baş harfleri,eylül hüzün kokar,sen yasemin kokarsın...Ben sen kokarım...