Kayıtlar

Şubat, 2013 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

kadın...

Kadın.Deniz mavi.Deniz güzel,kadının gözleri daha da güzel.Kadının adı herhangi bir ad değil.Kadın uzak kötülüklerden,kötülükler uzak olsun kadından.Salınmış uzun saç yakışıyor besbelli kadına,bunu kadında biliyor.''İnsan herhaliyle sevmeli''diyor kadın.Haklı.Kadın şiir olacak,şiirler kıskanacak kadını.Kadın büyüyor her dakika adamın gözünde,kadın kuşkulu,kadın bazen durgun.Bu defa adam tekrarlıyor;''İnsan herhaliyle sevmeli.''Adam...Kadın...

Sevmek ya da sevilmek...

''Hayat birini sevdiğinde başlar.Sevmek bir hayata meydan okuma biçimi.Sevmek tekil olma hali,huzursuzluk,var olan düzenini bozma .Soru basit:İlk seven kimdir,Hz Adem mi yoksa Hz Havva mı?Şöyle de söyleyebiliriz:Hz Havva mı daha çok sevdi,Hz Adem sevilen miydi daha çok.Nedense hep Hz Havva'nın daha çok sevdiğini düşünürüm.Hz Havva sevmiştir,Hz Adem sevilmiştir.Neden böyle düşünürüm acaba? İlginç.Bir yerde mi okumuştum tam hatırlamıyorum aşağı yukaru şuna benzer bir cümyleydi aklımda kalan:Aşıklar hiçbir zaman eşit değildir sevme dercesinde''Birisi her zaman daha çok sever,diğeri daha az.Peki siz daha çok sevmek mi istersiniz yoksa sevilmek mi? Sevmek etken,sevilmek edilgendir.Sevmek bazen insanı sevilmekten daha çok yorar ama daha da olgunlaştırır.Sevmek bir gemide kaptandır,sevilmek ise o gemide yolculuk yapan bir yolcudur.Geminin seyrini belirleyen kaptandır.Yolcu seyreder,kaptan seyrettirir.Biraz yazınının boyutunu değiştirelim.Niçin severiz.Bağlanırız hiç daha

Masa da masaymış ha!

Bugün gazeteleri okurken bir haber dikkatimi çekti:Edip Canser'in ''Masa da masaymış ha''şiirinin bazı dizelerini sansürlemişler.Anlamakta güçlük çekiyorum:Niçin sansürlüyornuz?Sansürlerken neyi amaçlıyorsunuz gibi bir yığın soru sormak istiyorum bu sansürü uygulyanlara.Neden kıyıyorsunuz bu güzelim dizelere.Kıymayın efendiler...Bırakın herkes okusun,kendi düşüncesinde sansürlesin sansürlemek istediklerini.Bu arada ne güzel bir şiirdir bu.Hepiniz mutlaka birçok kere okumuşsunuzdur,olsun ben bir kez daha paylaşmak istiyorum bu güzel dizeleri sizinle... Adam yaşama sevinci içinde Masaya anahtarlarını koydu Bakır kaseye çiçekleri koydu Sütünü yumurtasını koydu Pencereden gelen ışığı koydu Bisiklet sesini çıkrık sesini Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu Adam masaya Aklında olup bitenleri koydu Ne yapmak istiyordu hayatta İşte onu koydu Kimi seviyordu kimi sevmiyordu Adam masaya onları da koydu Üç kere üç dokuz ederdi Adam koydu masaya doku

Sarılın...

Uzun zamandır burayı ihmal ettim,aslında yazmayı çok istiyordum,hala istiyorum.Yazacak kafamda bir sürü konu var,belki de zamanı gelince tek tek bunları yazarım.Tatil bitti,yeniden okul açılacak yarın.Sizinle bugün hayatın güzelliklerinden birisini-sarılmak- paylaşacağım.Bu yazıyı Cumhuriyet gazetesindeki Bekir Çoşkun'un bir köşe yazısından kesip saklamışım.Sarılmayı unuttuk,belki bu yazı sayesinde biraz olsun hatırlarız. ''Masamdaki kâğıtların arasından uçup yere düştü... Kaldırıp baktım; geçen günlerde Cumhuriyet’in iç sayfalarında görüp özenle kestiğim küçük bir ölüm yıldönümü ilanıydı... Üst tarafında çok eski yıllarda çekildiği belli güzel bir kadının fotoğrafı vardı... Siyah zemin üzerine beyaz harflerle yazılmıştı: “Şükriyem!.. Eşim benim, Sabır taşım, Can yoldaşım... Neredesin şimdi?.. Hani neredesin?.. Nerede?..” Altında (izin alamadığım için yazamadığım) bir erkek ismi... Doğum tarihini koymuştu özlediği kadınının; 1933... Ama ölüm tarihini

Gerçek Kadın...

Gerçek bir kadının ismi olmaz. Gerçek kadının ismini öğrenmemek gerekir. Yapılacak olan, kadını bir isimle ilişkilendirmektir. Adlandırma, gerçeği inşa eder. Çoğu zaman, gerçek, kendi ismini belirlemez; isim, isimlendirdiği gerçeği belirler. Gerçek kadının erkeğe verdiği zevk, kadının kendisinden ziyade, imgesinin zihinde canlanmasıdır. Kadını tek bir kez görmek yeterlidir. Sonrası erkeğin zihnindeki bir kurgu sürecidir. Kadın ikinci kez ortaya çıkarsa oyunu ve kurguyu bozacaktır. Bir film çekersem, tek bir kez görünüp kaybolan kadınlar kullanacağım. Başroldeki bir kadının, gerçek bir kadın olması imkansızdır. Başrol kadınları, ev hanımlarıdır. Başroldeki erkeğin, başroldeki kadında aradığı, tek bir kez görünüp giden kadının imgesidir. Gerçek bir kadını, korkuyla beklerim ben, karşılaşma korkusuyla. Kadınlarla değil, kadınların hayaliyle mutlu oluyorum daha çok. Baudrillard, kadın ile hayat’ı birbirinden ayırdı. Kadın ve hayat arasında rekabet var. Kadını görürsün, kadın gider v