Bir arkadaşım, “Her şeyden vazgeçtim ama bir kitap var, başkasına vermeye kıyamıyorum“ dedi geçenlerde. Bir masal kitabı sözünü ettiği...

Ben gece karanlığında direksiyon başında yol alırken o da yanımda oturmuş bana tatlı sesiyle masalı anlatmaya başladı..

Bir dağ varmış ülkenin birinde...

Yapayalnız, ulu ve hüzünlü bir dağmış.. Bir gün bir kuş konmuş omzuna biraz soluklanmak için... O kadar güzel bir kuşmuş ki... O kadar güzel ötüyormuş ki... Dağ kuşa âşık olmuş... “Ne olur gitme, hep burada benimle kal“ demiş...

Kuş “ama ben burada yasayamam, uçmak, göçmek zorundayım“ demiş... Dağ çok üzülmüş, ne kadar yalvarsa nafile olduğunu anlamış... O da biliyormuş çünkü kayalıklarında, bu soğukta sevdalandığı bu küçük kuş yaşayamaz...

Kuş söz vermiş... “Her sene bu vakitler mutlaka uğrayacağım ve sana şarkılar söyleyeceğim. Ben gelemesem bile sana kardeşlerimle şarkılar göndereceğim“ demiş... Sözünü tutmuş... Kendisi gelemese de mutlaka kardeşi olan kuşlar dağa uğrayıp şarkılar söyleyip gitmişler... Ama dağ onların her ziyaretinden sonra aşkını daha çok düşünüyor, yalnızlığına, değiştiremeyeceği kaderine daha çok üzülüyormuş... O kadar çok üzülmüş ve kuşu o kadar çok özlemiş ki sonunda ortadan ikiye ayrılmış..

Hasretinden kalbi çatlayan ilk dağmış...

Derken bir gün sevdalandığı kuş gelmiş... Dağın bu yalnız ve ikiye ayrılmış hâlini görünce çok üzülmüş... Kardeşleriyle ona teselli türküleri söylemeye başlamışlar... Dağ o türküleri dinledikçe ağlamış... Tam ikiye ayrıldığı yerden ince ince gözyaşları sızmaya başlamış... Kuş, gitme vakti geldiğinde kanadının altında sakladığı o son yiyeceğini, son tohum tanesini aç kalmak uğruna dağa hatıra bırakmak istemiş...

Tohumu dağın ikiye ayrıldığı ve gözyaşlarının sızdığı yere bırakmış... Sonra da kanatlanmış, uçmuş gitmiş...

Dağın kalbinde bir ağrı başlamış ertesi gün...

Ağrı dayanılmaz olmuş... Daha çok ağlıyormuş dağ artık... Gürül gürül dökülüyormuş gözyaşları... Bir sabah kalbinin ağrıdığı yerde bir kıpırtı olmuş.. Bir de bakmış orada yeşil bir filiz var artık... Kuşun giderken bıraktığı hasret tohumundan çıkan o filiz dağın acısıyla büyüttüğü ilk ağaç olmuş...

Sonra... Dibinde bir çiçek, sonra bir başka çiçek, onları merak edip gelen bir arı, arının bıraktığı bir başka tohum... Dağın yüreğinde kocaman bir orman olmuş hepsi...

Göç mevsimi geldiğinde...

Dağın sevgisiyle, acısıyla, hasretiyle büyüttügü o ağaç dağın sevgilisi kuşun ve kardeşlerinin daimi evi olmuş...

Sevgi özlemle beslenirmiş...

Ama en çok sabırla filiz verir, yeşerirmiş...

Her yeniden buluşma yeni bir başlangıcın ilk sabahı olabilirmiş meğer...

Evet, olabilirmiş..

H H H

Masalın orijinali büyük ihtimalle hayli farklı...

Benim anımsadığım ya da anımsamak istediğim hâli bu olabilir...

Ne güzel bir aşk hikâyesi değil mi?

Ben bu yazıyı yazarken Emre Yücelen’in “Yeniden” isimli şarkısını dinliyordum... Bu cumartesi bir şarkı, bir masal, bir umut paylaşayım istedim... Üst üste gelen “gerçek”lerden sonra...

Beni bana, hayata, sabra, birini gerçekten sevebilmeye, hakikatli sevilebilmeye ve dirence yeniden inandırıyor masallar ve şarkılar...

Ya sizi?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

1816 yılında,Baltimore kentinde eski bir tapınağın duvarına yazılmış bir metin...

Habil,Kabil ve İklimya...

Maviyi Soruyordun,Mavi Bir Huydur Bizde