sevgiliyi beklemek...

Kalbin kum saatine dönüşmesi. Zamanın yavaş yavaş doldurması kalbi. Üst ana toplardamardan kapak liflerine kadar saniyeyle, dakikayla, yılla...
Kalbe düşen kum taneleri...
Bizi alt tarafı kum tanesi, evrendeki toz zerresi olduğumuzu idrake zorlayarak.
Yüreğin hasretle dolması. Tutup ters çevirmek istemek. Bunu yapamayınca nevrimizin dönmesi. 
Sicimler halinde dökülmesi zamanın, aort kapakçığına.
Bir Gripin şarkısından, çekmecede unuttuğu eşyasından sevgilinin ya da ne bileyim, boşalan kadehteki delikanlı buğudan.
Sevgiliyi beklemek, bütün kadınların güzel, hepsinin yabancı olma eşiği.
Tarihten silinmiş bir uygarlığın sallanan beşiği.
Her şeyin bire indiği, çapkınlığın sökmediği, kendimizi roman kahramanı gibi hissetmeye başladığımız an.
Şaşırmamız sonra: “Nasıl da zapt etmiş gönlümü” diye başlayıp “ulan ben bu hale düşecek adam mıydım” diye devam eden bir namütenahi hayret.
Sokakta yumruk yumruğa kavga edip kafayı gözü yardırma isteği.
İçimizdeki veledin fırsat bu fırsat deyip kapattığınız kilerden firar etme girişimi.
Sevgiliyi beklemek, kendi çektiğiniz filmi izleyip sırf o seviyor diye baş karaktere gıcık olmak.
Çocuğu bir köşeye çekip “bak koçum, bırak bu işleri.
Şu üç günlük dünyada sevmeye sevilmeye bak” demek istemek.
Haberleri izlerken sevgiliyi düşünmek,  memleket meselesinde keramet bulmak, zamanın doldurduğu kalbimizi fırlatılıp atılacak bir Molotof kokteyli sanmak.
Sonra anjiyoya girmek, bulutlara çıkmak, derinlere inmek, caddelerde fahişelerle şakalaşarak saçma sapan yürümek.
Beklemek sevgiliyi, bir şehrin yerini değiştirmek istemek.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

1816 yılında,Baltimore kentinde eski bir tapınağın duvarına yazılmış bir metin...

Habil,Kabil ve İklimya...

Maviyi Soruyordun,Mavi Bir Huydur Bizde