Hiç Ölmeyecek Bir Arkadaşa Veda...

ONUNLA her yerde karşılaşabilirsiniz.

Hiç ölmeyecek bir arkadaşa veda
“O” dediğimin kim olabileceğini tahmin etmişsinizdir.
Herhangi bir kadın. (Cinsiyetçi değilim, erkek de olabilir.)
Bir anlık bir karşılaşmadır. O genellikle sizinle karşılaşmış olduğunun farkında bile değildir. Metrodan çıkmışsınızdır, yürüyen merdivende
can sıkıntısı içinde yükselmeyi beklerken, öbür tarafta inmekte olan merdivende onu görürsünüz.
Siyah saçları dikkatinizi çeker. Yeni yıkanmış, fön çekilip düzleştirilmiş, omuzlarına ancak değecek kadar uzundur.
Ya da benim çalıştığıma benzer, yüksek bir binanın asansörüne binersiniz, karşınıza o çıkar.
Şeffaf bir sarışındır, bir an göz göze gelir, başınızı hafifçe eğip, bir Mona Lisa tebessümü takınarak selam verir, arkanızı dönersiniz, ama
aklınız da arkanızda kalır.
Lucca’da dışarıdaki masada otururken, bir an gözünüz içerideki masada sevgilisiyle yemek yiyen o narin kıza takılır. Bilimkurgu
filmlerinde olduğu gibi beyninizin nöronlarından bir kıvılcım çakar: Cızzztt, bızzzt, mavi bir elektirk akımı!
Başkasının sevgilisine dikkatle bakmanın ayıp olduğunu bilirsiniz, bir daha bakmazsınız ama aklınız o masada saçıyla oynayıp
heyecanla bir şeyler anlatan kadında kalır. Bir daha göremezsiniz zaten, başka bir dünyanın insanısınızdır, tekrar görseniz de
hatırlamazsınız.
Türkçe müzikler çalan bir barda, uzaktan görürsünüz. O kadar güzel gülüyordur ki o an yanında olmak, yanağındaki gamzenin çukuruna
düşmek ve mümkünse oradan bir daha hiç çıkmamak istersiniz.
Bunun gerçekleşmesi o kadar kolay olmaz tabii. Çünkü hayatta birçok kadını (ya da erkeği) beğeniriz, bayılırız, saniyeninin onda biri
kadar sürede onun için ölmek isteriz ama aslında bir tek kadını (ya da erkeği) severiz, ona âşık oluruz.
Bu köşede gördüğünüz resim, Tamara Lempicka’ya ait.
Bu resmi nerede görsem, aklıma o bir anlık kadınlar geliyor. Gizemliler. Bakışları derin, mütereddit.
Ama sanki teslim olmak ister gibi de.
Resimdeki kadın, hayatımızın büyük resmindeki gözyaşları gibi.
İsimlerini bilemem, nasıl bir hayat sürdüklerinden haberim yok. Belki melek gibiler, sevdikleri adamın hayatını anlamlandırıyorlar.
Belki şeytan gibiler, onları sevenlere cehennem azabı yaşatıyorlar.
Bilemem, ilgilenmem de!
Benim için anlamları o andan ibarettir, çünkü bir tek kadına âşık olabiliriz, bir tek kadının kollarında ölmek isteriz.
Ama bakalım o bunu ister mi?
Hep yazıyorum ya, Nâzım’ın dediği gibi: Sen elmayı seviyorsun diye, elmanın da seni sevmesi gerekmiyor!
* * *
En iyi arkadaşlarımdan birini dün kaybettim. Bu yazıyı da onun için yazdım zaten.
O bunu bilmiyordu, benim en iyi arkadaşım olduğundan haberi yoktu tabii.
Ama büyük yazarlar böyledir.
Yazdıkları kitabın ilk sayfasında, onlarla birlikte yolculuğa çıkar, onların götürdüğü yere gidersiniz.
En iyi arkadaşlarımdan biri daha öldü, artık Marquez yok.
Ölmeden önce şöyle yazmış: “Tüm dünya için sadece bir kişi olabilirsin, fakat bazıları için sen bir dünyasın.”
Evet, tek gerçek budur.
Herhangi bir şeylerinden etkilendiğin kadın için, yolda karşılaştığı herhangi bir insandan ibaretsindir. Ama öyle bir tek kadın vardır ki,
onun dünyası sensindir, senin dünyan da ondan ibarettir!
Hayatta bunun değerini bilmekten daha önemli ne olabilir ki?
Mehmet Y. Yılmaz...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

1816 yılında,Baltimore kentinde eski bir tapınağın duvarına yazılmış bir metin...

Habil,Kabil ve İklimya...

Maviyi Soruyordun,Mavi Bir Huydur Bizde