İkarus’un Kanatları


İlişkisel psikanalizin öncülerinden Stephen Mitchell, bir makalesinde (İkarus’un Kanatları) Nietzsche’nin üç tür insanı tanımlayan trajik insan yaklaşımını ele almıştı. Bu yaklaşımı, deniz kenarında yıkılacağını bile bile kumdan kaleler yapmak üzerinden açıklamıştı.

Birincisi, ölümü inkâr eden ve ölüm karşısında hırpalanan kişi, özene bezene yaptığı kumdan kale gelen dalgalar tarafından yıkılınca üzüntüden o kaleler gibi yıkılır, ağlayarak bu inkâr ettiği gerçeğe teslim olur ve bir daha kumdan kale yapmaya kalkışmaz. İkinci kişi, yapacağı kumdan kalenin yıkılacağını bildiği için, kale yapmak için en ufak bir çaba harcamaz ve gelen dalgaları seyreder sadece. Üçüncü kişi, Nietzsche’nin trajik insan dediği kişi, yapacağı kalenin geçici olduğunu, gelgitlerin ve dalgaların yapacağı kaleleri yıkacağını bile bile kaleler yapmaya devam eder, hatta bu geçicilik, bir süre sonra özenerek yaptığı kalelerin yıkılacak olması onun tutkusunu daha arttırır ve bu durumdan keyif almaya çalışır. Hepimiz bu üç insandan biriyiz, ama hangisi yaşamı savunan ve kendini gerçekleştirmek için mücadele eden kişi derseniz, elbette bu üçüncü kişidir. Ölümü ne inkâr eder, ne de ona teslim olur. Bu durumu, hemen hemen her konuya uyarlayabiliriz. Aldatılacağından emin olan ve bu gerçeğe boyun eğen birisi, hiçbir zaman gerçek bir ilişki yaşayamaz; ya yaşar ve aldatılınca hayata küser, ya da hiç ilişkiye tenezzül etmez ve başkalarının yaşadığı aşkları uzaktan izlemekle yetinir. Aldatılma ihtimalini, her ilişkinin bir gün bitebileceği gerçeğini kabul edip ama sanki hiç bitmeyecekmiş gibi kendisini ilişkiye bırakabilen biri, tıpkı o kumdan kaleleri yapan kişi gibi yaşarken eğlenir, kaleler yıkılınca üzülür ve yeniden eğleneceği yeni bir kale yapmaya devam eder, ilişkilerden vazgeçmez, deneyimlerinden sürekli yeni şeyler öğrenir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

1816 yılında,Baltimore kentinde eski bir tapınağın duvarına yazılmış bir metin...

Habil,Kabil ve İklimya...

Maviyi Soruyordun,Mavi Bir Huydur Bizde